27 Şubat 2020 Perşembe

- YENGEYE ASLINDA YELKENCİ OLDUĞUMU SÖYLEMEYİN ANACIM. O BENİ ARTIK MOTORYATÇI OLDUM ZANNEDİYO..

Bi milyon dolarlık soru size.
Motoryat mı yelkenli mi?
Bakmayın şimdiki teknemin direksiz yelkensiz olduğuna yelkenli iyidir anacım.  
Hastasıyızdır vesselam..


Yel üfürür su götürür, gidersin sessiz sedasız, masrafsız yakıtsız, çevreye zararsız, gürültüsüz patırtısız, beleş beleş masrafsız.

Bakın bundan bir kaç yıl kadar önce ne yazmışım bi sanal basın mevkutesinde; tabii yaş 35, bilemedin 45 o zamanlar, bünye genç. 
Dinleyelim bakalım genç BT beyi (Benim Teknem bey yani)  ne demiş:
"Kesinlikle motoryatçı değilim..
Bunu defalarca deneme fırsatım oldu.
Çok canım sıkılıyor o tür teknelerde. Yol boyunca haldır haldır gidiyorsun. 
Yapılacak hiçbir şey yok..Yayıl dur.. 
Gitmenin bir keyfi vardır denizde; bunlar da öyle bir zevk alamıyorsun..
"Çıkayım bir tur atıp, havalanayım, keyif alayım,spor yapayım döneyim" diyemezsin. 
Çıkıp ta ne yapacaksın..Yakıt harca, gürültü dinle, haldır yaldır koştur koştur  dur..
Halbuki ne yapmalısın?
Binmelisin yelkenliye açmalısın yelkenleri, vinçlere dokunmalısın, iskotalarla uğraşmalısın, trim denemeleri yapmalısın,”öyle gitsem ne olur? böyle gitsem ne olur?” diye çabalayıp,deneyleyip durmalısın..
Yolunda giderken her şey, bozup, bozup bir daha düzeltmelisin..
Sen bişiler yaptıkça tekne sana geri besleme vermeli.. Onu hissetmelisin.. Riskler almalısın,durmadan problem çözmelisin.
Satranç oynarken aldığım hazza benzer bir şeyler var yelken yapmakta..
Ön göreceksin ,hesap yapacaksın karşı hamleleri planlayacaksın falan..
Hareket edip duracaksın. Tekne sancağa yatacak sola geçeceksin, İskeleye yatınca sağa geçeceksin.. Halatları çekiştireceksin. Bumbaya dikkat edeceksin . Gözün sürekli aletlerde olacak.
Rüzgarı ayarlayacaksın, yönüne hızına bakacaksın. 
“Şu rüzgarda bu gittim” geyikleri yapacaksın. Daha az rüzgarlarda daha hızlı gitme akılları bulacaksın..
Rüzgar durmadan değişecek, sende hayda baştan trim işine girişeceksin.. 
Orsaya kaç derece girdim, hangi rüzgarda ne kadar bayıldım muhabbetleri yapacaksın.. 
Sağanaklar bastıracak, telaşlanacaksın “tutamıyorum karşılamıyor” diye heyecanlanacaksın. 
Kısacası altındaki şeyle bütünleşeceksin. Onun bir parçası olacaksın. O sen olacak, sen o olacaksın..
Dümen tutmak neymiş anlayacaksın.. Ne otomobil, ne de motoryat “dümen tutmak” dediğimiz şeyin zevkini almana yeter. Onu yelkenlide anlarsın..
Sessiz ve bedava gitmek anlaşılmaz bir hoşluktur..
Pervaneden gelen bir küçük vızıltı bile rahatsız eder seni.. 
Allahın rüzgarı ile yürüyüp gidersin. Her yere giderken paralar ödemeye alışmış çağdaş bir insan olarak, bu duygu acayip garip gelir adama..
Zamanda yolculuk yapıyormuş duygusu sarar bünyeyi.
Bin yıl önceki atalarla aynı şekilde seyahat ediyorsundur sanki.. Bir şeyler seni alır ve gerçekten koparır tüm dünyanın karmaşasından. 
Yani ben yelkenciyim dostlar..

Sonra nedendir bilinmez. Denizde giden şeyde yelken olması lazım gelirmiş gibi bir duygu oldu içimde hep.. Sanki başkası güvenli değilmiş gibi.. Altta salman yoksa devrilecekmişsin gibi.. Direğin tepende değilse, yelkenlerin orada değilse, kalıp kalacakmışsın gibi denizin ortasında..
Gerçi hiç böyle bir şey başıma gelmedi ama ;En kötü havalar için, son durum planı olarak, hep kendime şöyle cesaret vermeye çalışırım: “cenovayı mendil kadar küçültürsün, girersin kabine, kapatırsın kapıyı bacayı, sallan yuvarlan, öğüre böğüre beklersin fırtınanın geçmesini.” O tekne nedense bana batmayacakmış gibi gelir.. Tabii motoryatların da bir hesabı kitabı vardır; biliyorum ama bana nedense güven vermiyor işte.. Psikolojik yani..
Sonra birde yelkenci olmak havalı bişi.. Daha bir denizci duruyor.. Yelkencilerde hissedilen o hafif pejmürde, dağınık, yorgun, sportmen imaja hastayım.. 
Daha bilge, filozof, görmüş geçirmiş bir hal var adamlarda.. Sakinler, boşvermişler, sabırlılar, alçak gönüllüler, vericiler.. Gösterişsiz, sade ve basitler.. 

Ya da geleneksel olanları, eski denizciler böyle diyelim.
Gerçi şimdiki bağzı yelkenciler pek havalı. Yarışlarda felan cakalarından yanlarına yaklaşılmıyor.

Hani maslak sırtlarında turlayan, göğsünde timsah resmi olan bi gömlek giymiş adam, kendini Paris banliyölerinde tenis oynayan seçkin Fransız burjuvası zanneder ya; bunlarınki de öyle bir şey.. 
Alacalı bulacalı kırmızılı sarılı havalı ceketler tulumlar çizmeler çekip altlarına havalarını basıyorlar aleme. Dağılın okyanuslar aslanı geliyor tiribindeler bilhassa.

Neticeten yelkenciliğin ruhsal durumunu gerçek imajını derin anlamını da severim vesselam.
Ben yelkenciyim binaenaaleyh"

Yaa.. Gördünüz mü canım followırlarım? Gençlik işte neler söyletiyo adama.
Şimdi kıçtan takmalı bi plastik bota biniyoruz mealesef.
İnsan ne oldum dememeli ne olucam demeli harbiden. 
Neyssee..
Duygusallaştım biraz bare gideyim de marinada yelkenlilere bakayım biraz.
Hadi bayy, yarın görüşürüz yine burada..

2 yorum: