28 Şubat 2020 Cuma

- MEMLEKETİMDEN 7 METRELİKLER; "NETA".

Söylemiştim bu dizimizdeki daha önceki yazımda; Boyu 6 metre ile 7.5 metre arasında olan motorlu teknelere böyle diyorum anacım.
Bir çok amatör denizci için başlangıç teknesi olarak mükemmel seçim şeklinde gözüken  tekneler bunlar. Aslında memleketimde en çok satılan sınıf ta diyebiliriz yani.
Bırakın başlangıç teknesi olmayı, ömür boyu kullanım için de tercih ediliyor.
Balık avlanılıyor, günlük geziler yapılıyor ve hatta uzun aile gezilerinde kıyı kıyı yurdum denizleri geziliyor.
Bu başlık altında bu tekneleri çalışıciim demiştim canım followırlarım.

Dizinin ilk bölümünde de, bu sınıfın ikonik teknesi "Rota 6.60 fisher" şeysini anlatmıştım.
Orda demiştim ki "bir başka üretici Neta adı ile farklı bir versiyonunu üretiyor şimdilerde. Onu da anlatayım mı size bir sonraki yayında." yaa.. Bak şimdi anlatıyorum işte.


Efenim Rota'nın yaratıcısı Aslan bey göçünce bu kavanoz dipli dünyamızdan, Rota markası sahipsiz kalmıştı. Bir kaç yapımcı heves etti aynısını yapmaya. Dişe dokunur bişi çıkmadı bu çalışmalardan. Bir tek İzmir Urla'da bir yapımcı başarılı oldu tekneleri üretmeye.
Markanın adı "Neta" oldu ve azımsanmayacak sayıda tekne üretildi.


Zaman içinde modele bağzı modifikasyonlar geldi.
Üst bina epi değiştirildi;  yükseltildi, sert tavan standart oldu ve davlumbazla birleştirildi. Camlarda, havuzluk düzeninde, zincirlik ve ırgat yerleşiminde  iyileştirmeler yapıldı.


Kıçtan takma modeli için bir kıç platform tasarımı geliştirildi.
Birikmiş deneyimlerden yararlanılıp, binlerce Rota kullanıcısının eleştiri ve önerileri değerlendirilip,  çok ekstra olabilecek şeyler, standart  haline  getirildi ve daha fonksiyonel yeni bir tasarım ortaya çıkarıldı.


Bu kez markanın adı "Neta S" oldu.
2017'den 2020'ye kadar yanlış bilmiyorsam 200 adet kadar tekne üretimi gerçekleştirildi.
Bildiğim kadarı ile bu yazının yazıldığı günlerde, firmanın yaşadığı kimi güçlüklerden sonra , fiyatlar  biraz yukarı çekilip, üretim sayısı oldukça düşürülmüş olsa da, firma sipariş almaya devam etmekteydi.

Daha önceki yazımda bahsettiğim Rota'ya ilişkin avantajlar ve kolaylıklar  tamamen geçerli bu teknede de.
Malum boyu 6.60 metron.. Kıç platform hariç.. Gövde ağırca ve dengeli. Geniş olması da denize daha fazla tutunmasını sağlıyor. Tekne neredeyse hiç oynak değil. Bu açıdan içten takma motor alırken beygir gücünde tasarruf etmemeli derim. Umulandan ağır bir tekne.


Bu tekne de çok  şekilli. Mini bir gulet gibidir bakmasını bilene.
Davlumbaz çok fonksiyonel; karda, kışta, güneşte, rüzgarda iyi iş görüyor. Davlumbazla entegre havuzluğu kapatan sert tavan da çok fonksiyonel olmuş. Tüm havuzu kapatan tente ilaveten güzellik. Tüm parçalar kapatılınca havuzluk salon gibi oluyor. Gece konaklama içinde ekstra bir imkan sunuyor. Tavanın üstü de kullanışlı. Oraya her şeyi koyabilirsin. Sankim kocca bir cipin portbagajıdır. Fakat güneş paneli epi yer kaplıyor neticeten.


Bir tek eleştiri davlumbazın yüksekliğine olabilir. Bu açıdan Rota daha şekilli duruyor. Neta'nın yüksek üst binası ise biraz havaleli duruyor bence. Tabii rüzgarlı havalarda yanal etkilere de daha fazla açık oluyor.


Öte yandan yüksek tavan bayağı ferahlık veriyor. Selvi boylu dalyan gibi delikanlılara bile baş eğdirmez anacım. Geniş havuzluk, rahat yayılma imkanı sunuyor.. Balık yakala , keyifçilik yap. Olmadı parti düzenle. Kesintisiz oturaklarda 3 kişi yatabilir rahatça. Bir masanın etrafına da 8/9 kişiyi oturtur yani. Özellikle kıçtan takma motorlu modelde havuzluk bir derya..


Mutfak desen muhkem, havuzlukta iskele tarafında. Orda pişir orda ye; gayetle pratik. Büyükçe bir buzdolabı için de yer var. Ayrıca Rota'lardan farklı olarak dümenci koltuğu dolap şeklinde yapılmış. Epi depolama alanı var. Arka yan oturakların altı portuç. Biri pis su deposu ile dolu,  arka sıranın altında da benzin depsu ve aküler var. O boşluğa 80 litreye kadar bir depo sığabiliyor.

Tabii arka sıranın ve oradaki portuçun bir sıkıntı yarattığını da söyleyebiliriz. Denize erişim zor oluyor küpeşteden aşıp, arka platforma atlamak lazım. Orada bi kapı olsa ne güzel olurdu. Ama platformdan denize erişim kolay; orada bir sabit katlanır merdiven var. Duş ta orada.
Bi de bak aklıma ne geldi,  teknenin burnuna ulaşıp, havuzluğa gelmek te sıkıntılı. Dar küpeştelerde tarzanlık yapıp havuzluğa atlamak gerekiyor. İn çık yaşlılara, çocuklara, sakatlara zor anacım.
Eh ne diyoruz "her şeyin bişeyi var; her çözümün de bedeli".

E kabin de var.. İki ayrı sırada 2 kişiyi yatırır. Ara tahta da var onu da koydunuz mu kocaman bir çift kişilik yatak çıkıyor ortaya.


Bu oturakların altında da portuçlar var. Onlardan birine de  su deposu konulmuş. Ayrıca bir de dolap var kamarada.


Tuvalet te var bittabi.. Açık tuvalet ama kabinin kapısını kapadın mı kocaman bir kapalı tuvalet oluyor. Bizim halkımız açık tuvaleti sevmez ama bu boy teknelerde kapalı tuvalet yapmak gereksiz bence. 
Küçük tekne küçük teknedir, bu teknelere süperyat muamelesi yapmak her şeyi istemek, anlamsız sıkışmalara neden oluyor. Sonunda toplamı sabit bir hacim. Zorlamalar teknenin genel formunu da bozuyor ve fiyatı da gereksiz yere yukarı çekiyor. Ama iyi haber tuvalete şık bir kapaklı dolap yapmışlar, kullanmadığınız zaman güzel bir oturak oluyor.


Tabii ayakta duracağım diyenlere de kötü haberim var. Yükseklik elverişsiz kamarada. İki büklüm girip çıkacaksınız içeri.
Kabin üstünde yayılacak yer de var, koy minderleri güneşlenme terası sana..

İçten takma motorlar Rota'daki ile aynı özelliklerde. 40 hp bir motor olur zannımca. Bir Yanmar mesela dadından yenmez. Mitsubişhi de olur ama. Ne yazık ki gömme diil motorlar.


Kıçtan takma modeli ise, bu iş için bir tasarım geliştirildiğinden  daha kullanışlı olmuş.
Kıçtaki standart  platform üzerinde, 70 HP'ye kadar motor takılabiliyor ve bu motorun varlığı havuzluğun düzenini hiç bozmuyor. Yine de 60 HP motorlardan fazlası fazla bence.
7/8 knot gezi hızı ve 11/12 knot maksimum hızlara ulaşabiliyor tekne bu motorlarla. 


Tabii siz burada şinci hemen sorarsınız "hangi motorlu tekneyi almalı" diye. Kıçtan takma mı yoksa içten takma mı olmalı ? İşte bütün mesele.. Dur bunu başka bi yazıda anlatayım uzun uzun..

İşçilik ve finishing en birinci kalite değil dersem üzülür müsünüz?  Kullanılan malzemelerin de en iyinin iyisi olmadığını söylemeliyim.

Bakım, tutum, kışlama, bağlama ya da  kullanım açısından da kolaylıklı bir tekne. Römorka geliyor mesela. Fakat aşağıda salmamsı bi parça var, o nedenle özel bir römork gerekiyor.

Son tahlilde uyar valla. Zamanımızda "nispeten az para ile satın alınabilecek en çok tekne"..
Bildiğim kadarı ile bu denli çok amaca hizmet edebilen, bu kadar fonksiyonel daha ucuz bir tekne yok pazarda.

Hemen fiyat geldi di mi aklınıza "kaça acaba?" diye. Bilmem valla durmadan değişiyo fiyatlar. Ama motor ve donanım dahil 150.000 liraya hazırlayın kendinzi diyeyim de sonradan hayal kırıklığı olmasın. 2020 Şubat ayında yazdığımı görüyonuz di mi bu yazıyı. İyi..

Tabii daha konforlu, daha büyük, daha hızlı, daha iyi tasarlanmış, çok daha güzel ve güvenli onlarca tekne var piyasada ama fiyatları da epi yukarda.
Ne diyoruz "her seçim bir vazgeçiştir" netekim.
Bi de şu vardı yanlış hatırlamıyorsam "ne ka ekmek o ka köfte"..
Ya da "para var çözümün daha iyisi var.."

Neyse benden bu kadar canım followırlarım.
Hadi bayy..

27 Şubat 2020 Perşembe

- YENGEYE ASLINDA YELKENCİ OLDUĞUMU SÖYLEMEYİN ANACIM. O BENİ ARTIK MOTORYATÇI OLDUM ZANNEDİYO..

Bi milyon dolarlık soru size.
Motoryat mı yelkenli mi?
Bakmayın şimdiki teknemin direksiz yelkensiz olduğuna yelkenli iyidir anacım.  
Hastasıyızdır vesselam..


Yel üfürür su götürür, gidersin sessiz sedasız, masrafsız yakıtsız, çevreye zararsız, gürültüsüz patırtısız, beleş beleş masrafsız.

Bakın bundan bir kaç yıl kadar önce ne yazmışım bi sanal basın mevkutesinde; tabii yaş 35, bilemedin 45 o zamanlar, bünye genç. 
Dinleyelim bakalım genç BT beyi (Benim Teknem bey yani)  ne demiş:
"Kesinlikle motoryatçı değilim..
Bunu defalarca deneme fırsatım oldu.
Çok canım sıkılıyor o tür teknelerde. Yol boyunca haldır haldır gidiyorsun. 
Yapılacak hiçbir şey yok..Yayıl dur.. 
Gitmenin bir keyfi vardır denizde; bunlar da öyle bir zevk alamıyorsun..
"Çıkayım bir tur atıp, havalanayım, keyif alayım,spor yapayım döneyim" diyemezsin. 
Çıkıp ta ne yapacaksın..Yakıt harca, gürültü dinle, haldır yaldır koştur koştur  dur..
Halbuki ne yapmalısın?
Binmelisin yelkenliye açmalısın yelkenleri, vinçlere dokunmalısın, iskotalarla uğraşmalısın, trim denemeleri yapmalısın,”öyle gitsem ne olur? böyle gitsem ne olur?” diye çabalayıp,deneyleyip durmalısın..
Yolunda giderken her şey, bozup, bozup bir daha düzeltmelisin..
Sen bişiler yaptıkça tekne sana geri besleme vermeli.. Onu hissetmelisin.. Riskler almalısın,durmadan problem çözmelisin.
Satranç oynarken aldığım hazza benzer bir şeyler var yelken yapmakta..
Ön göreceksin ,hesap yapacaksın karşı hamleleri planlayacaksın falan..
Hareket edip duracaksın. Tekne sancağa yatacak sola geçeceksin, İskeleye yatınca sağa geçeceksin.. Halatları çekiştireceksin. Bumbaya dikkat edeceksin . Gözün sürekli aletlerde olacak.
Rüzgarı ayarlayacaksın, yönüne hızına bakacaksın. 
“Şu rüzgarda bu gittim” geyikleri yapacaksın. Daha az rüzgarlarda daha hızlı gitme akılları bulacaksın..
Rüzgar durmadan değişecek, sende hayda baştan trim işine girişeceksin.. 
Orsaya kaç derece girdim, hangi rüzgarda ne kadar bayıldım muhabbetleri yapacaksın.. 
Sağanaklar bastıracak, telaşlanacaksın “tutamıyorum karşılamıyor” diye heyecanlanacaksın. 
Kısacası altındaki şeyle bütünleşeceksin. Onun bir parçası olacaksın. O sen olacak, sen o olacaksın..
Dümen tutmak neymiş anlayacaksın.. Ne otomobil, ne de motoryat “dümen tutmak” dediğimiz şeyin zevkini almana yeter. Onu yelkenlide anlarsın..
Sessiz ve bedava gitmek anlaşılmaz bir hoşluktur..
Pervaneden gelen bir küçük vızıltı bile rahatsız eder seni.. 
Allahın rüzgarı ile yürüyüp gidersin. Her yere giderken paralar ödemeye alışmış çağdaş bir insan olarak, bu duygu acayip garip gelir adama..
Zamanda yolculuk yapıyormuş duygusu sarar bünyeyi.
Bin yıl önceki atalarla aynı şekilde seyahat ediyorsundur sanki.. Bir şeyler seni alır ve gerçekten koparır tüm dünyanın karmaşasından. 
Yani ben yelkenciyim dostlar..

Sonra nedendir bilinmez. Denizde giden şeyde yelken olması lazım gelirmiş gibi bir duygu oldu içimde hep.. Sanki başkası güvenli değilmiş gibi.. Altta salman yoksa devrilecekmişsin gibi.. Direğin tepende değilse, yelkenlerin orada değilse, kalıp kalacakmışsın gibi denizin ortasında..
Gerçi hiç böyle bir şey başıma gelmedi ama ;En kötü havalar için, son durum planı olarak, hep kendime şöyle cesaret vermeye çalışırım: “cenovayı mendil kadar küçültürsün, girersin kabine, kapatırsın kapıyı bacayı, sallan yuvarlan, öğüre böğüre beklersin fırtınanın geçmesini.” O tekne nedense bana batmayacakmış gibi gelir.. Tabii motoryatların da bir hesabı kitabı vardır; biliyorum ama bana nedense güven vermiyor işte.. Psikolojik yani..
Sonra birde yelkenci olmak havalı bişi.. Daha bir denizci duruyor.. Yelkencilerde hissedilen o hafif pejmürde, dağınık, yorgun, sportmen imaja hastayım.. 
Daha bilge, filozof, görmüş geçirmiş bir hal var adamlarda.. Sakinler, boşvermişler, sabırlılar, alçak gönüllüler, vericiler.. Gösterişsiz, sade ve basitler.. 

Ya da geleneksel olanları, eski denizciler böyle diyelim.
Gerçi şimdiki bağzı yelkenciler pek havalı. Yarışlarda felan cakalarından yanlarına yaklaşılmıyor.

Hani maslak sırtlarında turlayan, göğsünde timsah resmi olan bi gömlek giymiş adam, kendini Paris banliyölerinde tenis oynayan seçkin Fransız burjuvası zanneder ya; bunlarınki de öyle bir şey.. 
Alacalı bulacalı kırmızılı sarılı havalı ceketler tulumlar çizmeler çekip altlarına havalarını basıyorlar aleme. Dağılın okyanuslar aslanı geliyor tiribindeler bilhassa.

Neticeten yelkenciliğin ruhsal durumunu gerçek imajını derin anlamını da severim vesselam.
Ben yelkenciyim binaenaaleyh"

Yaa.. Gördünüz mü canım followırlarım? Gençlik işte neler söyletiyo adama.
Şimdi kıçtan takmalı bi plastik bota biniyoruz mealesef.
İnsan ne oldum dememeli ne olucam demeli harbiden. 
Neyssee..
Duygusallaştım biraz bare gideyim de marinada yelkenlilere bakayım biraz.
Hadi bayy, yarın görüşürüz yine burada..

26 Şubat 2020 Çarşamba

- BİR ÇITIR TİRHANDİL.

Komşunun tirhandili bize piliç mi geliyo acaba?
Bu yazıda  bu çıtırı takdim ediyorum.
Ufacık bişi ama can yakıyor vesselam.
"Reppos' Traditional Boat Yard" şeysilerinden.. 1968'den bu yana geleneksel tekneler yapmaktalarmış "Volos city" dolaylarında..
7 metron boy.. 2.4 metron genişlik..
50 beygir motor, 7 knot hız.
1 Kabin tuvalet felan..
Çok güsel bittabi..
Ne var Bodrum da da yapan ustalar var netekim.. Hem ne güsel tekneler yapıyollar.
Bak bi günde Bodrum tirhandillerini anlatayım size.

- PARDEY ÇİFTİ (1)..

Aşağıda anlattığımız hikayelerden birinde adları geçmişti.
Anlatalım o zaman bu tayfayı da.
Alemlerin çok ağır isimlerindendirler bilesiz. Tam da bizim de favori kahraman tipimiz.
"Pardey" çifti canım followırlarım.

Neyden sebeb favorimizdir diyeceksiniz.
Bi kere karı koca şahane bi denizci çifttirler..
Ayrıca küçük bi tekneleri var, güseller güseli bi küçük gezi teknesi klasiği.. Bir Cutter.. Üstelik kendi elleri ile yapmışlar.. 30 ft in altında ve motorsuz.. Efsane "Taleisin"..

Denizlerde 200.000 mil yapmışlar; 2 dünya turu da var içinde, doğudan batıya ve batıdan doğuya olmak üzere..
Her yerlere gitmişler, bütün zor burunlardan, denizlerden geçmişler..
Daha ne olsun daha ne olsun..
Üstelik yazıyorlar; bir düzine kitap onlarca makale yazmışlar. Her şekilde üretken bir çift.. Yatçılık dünyasına çuvalla malzeme üretmişler.. Muhtemelen dünyanın en çok bilinen tanınan "deniz gezgini" çifti onlar..
Dikkat çekici saygı duyulası bi tayfa..
"Pardey" çifti hanımlar beyler.. "Lin ve Larry Pardey"..
Bak filmisi de var:
https://vimeo.com/ondemand/pardeyoffshoresailing

"Basit olsun herşey, küçümen olsun varsın teknen ama hemen git" felsefesi önderlerinden.
İdol bi markadırlar vesselam..

Kaptanımız "Larry" 1939'da Kanada'da doğmuş..
9 yaşından beri teknesi olmuş, ilk gezi teknesi kendi restore ettiği 20 ft'lik bir Colin Archer Cutter. İlk yarış teknesi 19 yaşındayken yine kendi restore ettiği 27 ft Tumlaren Sloop.
Sonrası hep denizler.. 205,000 milden fazla yolu var alemlerde..
Bi de çöl hikayesi var..
Larry bey, çöllerde yelken yapmış ilk bey dünyadaki..
1967'de, Sahra çölünde, National Geographic teşkilatının sponsorluğunda, yelkenli bi tekerlekli şeyle 1.700 mil gitmiş 3 kişilik bi takımın kaptanı kendisi.. "Colum Bechar" Cezayir'den, "Noachott - Moritanya'ya" gitmişler.. Ne işler yaw. Allaa allaa..

"Lin" bacımız ise 1944 Detroit Michigan USA doğumlu.. O da çocukluktan denizci aslında.. 5 yaşından beri Michigan gölünde 14 ft bi yelkenli ile gezinmekteymiş..
Bu ikili 1963'te tanışıp tayfa olmuşlar ve 1968'de evlenmişler..
Lin ve Larry, Kawau Island yöresinde yaşamaktalarmış şincilerde.. 
Yanlız üzücü durumlar varmış hallerinde duyduğumuz kadarı ile.
Larry kaptanımız parkinson olmuş. Çok üzücü.. 

Bi sürü ödülleri var bittabi.. Her denizci kula nasip olamayacak kocaman ünvanlarla ödüllendirilmişler.. O kadar çok ki yazamaycam şinci..
Bak daha teknelerinin hikayesini  anlatıcaktım yer bitti..
O zaman; azzzz sonraaa..

25 Şubat 2020 Salı

- "ALEX WHİTWORTH" BEYİ TAKDİMİMDİR..

Baksanıza canım followırlarım; bu abimizi bu güne değin hiç anlatmamışım tayfaya.
Oysa çok enteresan denizcilerinden biridir alemlerin.
Neyse geç olsun da güç olmasın anacım.
Zaten benden başka anlatan yok böyle şeyleri bizim dilimizde.
Avusturalya'lı "Alex Whitworth" kaptanımız efenim.


Bakın şimdi hikayeye:
Alex Whitworth 1942'de Malta'da doğmuş. Doğduğu anda bir sığınaktaymış, hava saldırısından saklanıyorlarmış. Yani macera o zaman başlamış.

Babası da denizci bi amcamızmış.
11 yaşındayken yelken yapmayı öğretmiş kaptanımıza. 4 metrelik bi yelkenli tekneleri varmış o zamanlar. Ona Joshua Slocum'un kitabını vermiş, okutmuş. İçine tuzlu su kaçırmış çocuğun.

Hayatı boyunca bağzı birkaç yarışlara, deniz etkinliklerine katılmışsa da, esas macera  2005-2010 yılları arasında "Berrimilla II" ile yaptığı 2 dünya turu sırasında yaşanmış.
Gerçi bu onun 2. teknesi. İlk teknesinin de adı aynıymış.
"Blue Kingfisher" balığının aborjin dilindeki adıymış Berimilla..

İlk tekne  Bluebird sınıfı 22 ft bir tekneymiş.  1980'lerin sonunda demirlendiği yerden çalınmış bir daha da bulunmamış.

Esas ünlü teknesi   "Berrimilla II"yi de 1993 yılında almış. İşte bu tekneyle dolaşmış Whitworth abimiz  dünyayı iki kez..

Bir  "Brolga 33"  olan yelkenlisi 1977'de inmiş denize. 10 metron bişi, ağırlığı da 7 tonmuş.

İlk turuna 2004 yılında başlamış.  Avusturalya'dan İngiltere'ye önce Cape Horn'u, ardından da Atlantiği geçerek gitmiş.

Orada 2005 Rolex Fastnet Yarışı'na katılmış. Tek başına diilmiş teknede, yanında bi arkadaşı varmış; yarışa da iki kişilik tekneler sınıfında girmiş zaten ve 11. olmuş.
Yarıştan sonra turuna devam ederek,  Ümit Burnu üzerinden çıktığı yer olan  Avusturalya'ya gelmiş ve dünya turunu tamamlamış. Tamamlamış ama durmamış. Hemen Sidney'e geçmiş ve 2005 Rolex Sydney-Hobart yarışına  tam zamanında yetişmeyi başarıp, o yarışta da yarışmış.

Bu iki kocaman yarışa da, aynı yıl, aynı tekne ile katılan  tek kişi olabilir valla dünyada.

Bu yolculuk sırasında yaşanan bi acaip olay da şu:
Yolculuk süresince Alex abimiz okyanusların insansız ücra köşelerinden geçerken, kendisine en yakın komşusu, Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) Komutanı Astronot Leroy Chiao beymiş. Elbete Leroy bey uzay istasyonundaymış, yakınlarda bi teknede diil yani.
Bu ikisi, yol boyunca, uzay istasyonunun yörüngesi denk geldikçe,   telsizle epi muhabbet kaynatmışlar. Bu da tarihi bişi olmuş netekim.

Abimizin 2. gezisi de enteresan ama..
Şimdi bunlar uzay istasyonu ile kanka olmuşlardı ya birinci gezide; ondan sebeb  Berrimilla ve Whitworth, NASA bilim adamları tarafından, Kanada Arktiğindeki "Beechy" Adası'nda buluşmaya davet edilmiş.

Adamlarda mesafe anlayışı yok yani canım followırlarım. Biz belediye kahveye gitmeye üşeniyoz burada 3 km; adam Avusturalya'dan Kanadaya kuzey kutbuna gitmiş tekneyle arkadaşları ile buluşmak için iyi mi?

Bunların planı, 1 Ağustos 2008'deki güneş tutulması görüntülemekmiş.
Bu amaçla Whitworth 10 Nisan 2008'de yola çıkmış ve doğrudan Sidney'den Pasifik okyanusuna açılıp, ünlü  Kuzeybatı Geçidi'ne dümen tutmuş.

Fekat tehlikeli buz koşulları nedeniyle Berrimilla, Beechey Adası'ndaki buluşmaya katılmamış ama Kuzeybatı geçidini geçip, Eylül ayında Falmouth-İngiltere'ye gelmiş.
O kışı, tekne İngiltere'de geçirmiş ve  2009 Rolex Fastnet Yarışı'nda yarışmış.
Yarıştan sonra Berrimilla, Atlantik okyanusuna açılıp, bir kez daha  Ümit Burnu üzerinden Avustralya'ya dönmüş. Mart 2010'da ikinci dünya turunu tamamlayarak Sydney'e gelmiş.

Ama bişi diycem:
Bu yolculuk sırasında izlediği rota ile "Berrimilla II", Kuzey Batı Geçidi üzerinden Avustralya'dan İngiltere'ye gelen ilk tekne olmuş. Ayrıca Kuzey Batı Geçidi üzerinden yelkenle dünya turu  yapan ilk yelkenli olmuş.

Tabii gelsin ödüller.
Whitworth, bu seferler için 2009 yılında, "Ocean Cruising Club" tarafından verilen ünlü "Barton Kupası"nı ve 2010'da da, prestijli "Cruising Club of America" tarafından verilen "Blue Water Medal" ödüllerini almış. Çok sıkı  ünvanlardır vesselam.
Mesela ikisi de hala bende bile yok.
Neysseee.

Denizlerde olmadığı zamanlarda da etkili bi abimiz.
Seminerler ve eğitimler vererek yardımcı olmaya çalışıyo denizcilere.
Ayrıca mesleki açıdan da önemli bi kariyeri var. Üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışmış, kamuda ve özel sektörde de görev yapmış.

Ayrıca da maraton koşucusu. Hayatı boyunca  30 maraton koşmuş.
En iyi zamanını da 1985'te yapmış;  2 saat 41 dakikada koşmuş maratonu.
Sıkı bi abimiz doğrusu..
Hadi bakalım alkışlayın onu. Beni de unutmayın bozulurum bak.

- MEMLEKETİMDEN 7 METRELİKLER; ROTA.

Bu da ne diyeceksiniz..

Ben buldum ben buldum.

Böyle bi tanım yaptım.

Boyu 6 metre ile 7.5 metre arasında olan motorlu teknelere böyle diyorum anacım.

Bir çok amatör denizci için başlangıç teknesi olarak mükemmel seçim olarak gözüken  tekneler bunlar.

Aslında memleketimde en çok satılan sınıf ta diyebiliriz yani.

Bırakın başlangıç teknesi olmayı ömür boyu kullanım için de tercih ediliyor. 

Balık avlanılıyor, günlük geziler yapılıyor ve hatta uzun aile gezilerinde kıyı kıyı yurdum denizleri geziliyor.

Bu başlık altında bu tekneleri çalışıciim canım followırlarım.



Bu gün en ünlüsünü anlatıyorum size.

Rota 6.60 fisher efenim..

Yıllarca İzmir'de üretildi.
İmalatçısı "Osman Aslan Sungur" bey vefat edince üretimi durdu.
Aslan bey, Rota'nın yaratıcısı, kurucusu, sektörün önemli isimlerinden biri idi..
Türkiye'de bir tekne yapmaya başlayıp, 1.000 adetten fazla  yapmayı başarıp, satabilen, bir öncü girişimci idi..
Çok ta eleştirildi. Tüm eleştiriler, şikayetler bir yana, o fiatları tutturup, ucuza sattığı küçük tekneler ile Türk amatör denizciliğine ciddi katkı sağlamış bir işletme idi kurduğu yaşattığı..

Neyse aslında efsane hala devam ediyor. 2. el Rotalar hala pazarın en çok tercih edilen teknelerinden.
Fiyatları da yükseldikçe yükseldi.

Alemlerin kralıdır vesselam.. Var mı başka bu kadar çok satılmış ve sevilmiş bir tekne.
Kısacası çoktan "kült" olmuş bi tekne keyifçilere.. Bu pazarda bu etkinlik; breh breh breh..
Malum boyu 6.60 metron.. 
Çok ta şekilli. Mini bir gulet gibidir bakmasını bilene. Davlumbaz çok fonksiyonel; karda, kışta, güneşte, rüzgarda iyi iş görüyor. Havuzluğu kapatan sert tavan da ilaveten güzellik. 

Geniş havuzluk, rahat yayılma imkanı.. Her yola geliyor netekim..
Balık yakala , keyifçilik yap.

E kabin de var.. İki kişiyi yatırır. Tuvalet te var.. Açık tuvalet ama kabinin kapısını kapadın mı tamamdır.

Mutfak desen muhkem. Orda pişir orda ye; gayetle pratik. Buzdolabı da orda.
Kabin üstünde yayılacak yer de var, koy minderleri güneşlenme terası sana..
Kıçta da bi platform var ki değmeyin keyiflere..
İçten takma motor genelde. Güvenli dizel motorlar.. 30 beygirden 50 beygire kadar takabilirsiniz.
Ne yazık ki gömme diil. Havuzluğun ortasında dağ gibi durmakta. Bu kötü tabi..
Masa olur ama sıcaklık titreşim ve gürültü yapabiliyor. Tabii mekanı da acaip daraltıyor.
Kıçtan takma olmaz mı?
Olabiliyor. 
Eski rotaların kıç platformlarında kesme biçme yapılarak  dıştan takma takılabiliyor. 50/60 HP olabiliyor.
Fekat unutmamak lazım. Bunlar kayan tekneler değil. Bir tür deplasman tekneleri. Hız pek yok. Taş çatlasa 7/8 knot. Tabii zorlama denemeler var ama kayda almamalı bence.

Römorka da alınır sehpaya da. Kışlama transfer de dert olmaz yani.

Yine İzmir'den bir başka üretici Neta adı ile farklı bir versiyonunu üretiyor şimdilerde. Onu da anlatayım mı size bir sonraki yayında.
Hadi bakalım.

24 Şubat 2020 Pazartesi

- BU ÇİFTİ TANIMIŞ MIYDINIZ?

Tanımamış mıydınız? 
Durun tanıştırayım tanışmadıysanız atlayın güverteye..

"En ünlü yatçı çift"imizdir alemlerimizin..
En ünlü "yatçı çift" diyince herkeşlerin aklına "Pardey" çifti geliyor bittabi.. Fekat onlar sonradan çıkacak dünya sahnesine.. Onları da anlatıcam bittabi.

Bu büyük denizci büyüklerimiz, İngiliz tebasından "Eric ve Susan Hiscock" kişileri.. 
Namı ile maruf "Wanderer" tayfası..
 Dur annatayım hikayeyi:
Bu çift, küçük teknelerle dünyayı gezen tayfaların ilham vericisi, gurusu, eğiticisi kabul edilmiş yıllarca. Yazdıkları kitaplar ellerden düşmemiş, başucu yazıtları olmuş 1950'lerden bu yana yatçılar için...

24 Temmuz 1952'de, "Isle of Wight" mahfillerinden, 30ft tekneleri "Wanderer III" ile yola çıkan Hiscock çiftinden Eric o sırada 40'lı yaşlarındaydı, Susan da 39..
"Wanderer III" çiftin ilk tekneleri değildi.
Daha önce biri 18 ft, diğeri de 21 ft boyunda iki tekneleri olmuştu. Birinci tekne 1890'lı yıllarda inşa edilmiş "Wanderer", 2. tekne de "Jack Laurent Giles" tasarımı ve kahramanımızın kendi yaptığı "Wanderer II" idi..

Bu ikinci tekne ile çiftimiz epi eğlenmişlerdi.
Azor adalarına, İspanya ve Fransa kıyılarına bir balayı gezisi yapmışlardı mesela. "Wanderer II", motoru olmasa da, makul bir tekne idi ve çifte en esaslı yelken deneyimlerini kazandırmıştı.. Her koşulda uzman denizci olmayı da bu teknede öğrenmişlerdi..
Bu seyahatler onları kesmemiş, denize doymamışlar, aksine daha fazla gezme görme ihtiyaçlarını ateşlemiş.

Ancak ellerindeki tekne ile bu işi başaramayacaklarını görüp, yine "Laurent Giles" beyin tasarımı olan 30 ft'lik "Wanderer III"ü yapmışlar. 4 beygirlik bir motoru, 50 millik motor menzili olan, bir "Bermudian sloop" idi adı geçen efsane tekne..

Bu tekne ile çıktıkları ilk dünya turundan 3 yıl ve 32.000 mil sonra döndüler. Çok acaip gezmişlerdi ama esas güsel olan, yaşadıklarını yazmaları ve fotoğraflamaları oldu. Bu da o zamanlar az rastlanan bişi idi. İnternet yok idi malum o günlerde.. Blog mlog olayı hak getire. 
Önceleri paraları çok sınırlı idiyse de sonradan yazdıkları kitaplar makaleler ve çektikleri fotoğraflar, çiftin harcamalarına epi yardımcı oldu.
İngiltere'ye döndükten sonra gelmeye başlayan bu gelir onlara cesaret verdi ve evlerini de satarak, kara ile olan tüm ilişkilerini kestiler.. 
1959'da da 2. dünya turlarına çıkarak 1968'e kadar dolandılar dünya denizlerinde.
Bu yolculuklardan kaynaklanan birkaç kitap, yatçılık ve gezi yapan denizciler arasında en çok satanlar haline geldi. Filmler dersler felan derken parayı bulmuşlardı. Artık 49 ft'lik, tamamen saç, konforlu ve geniş, "Wanderer IV"'ü satın almaya yetecek kadar paraları vardı. Hollanda yapımı "S. M. Van der Meer" tasarımı bir tekne idi bu seferki. 61 beygirlik bir Ford motoru vardı.
Dünyayı gezmeye devam ettiler, hep teknelerinde yaşadılar, dünya turu sayısını üçlediler..
Ama yaşlanınca bu tekne onlara zor gelmeye başladı ve 1981'de Yeni Zellanda yapımı "Wanderer 5"'i aldılar. Yeni Zellanda'nın Oralarda yaşamaya devam ettiler.
Eric amcamız, 1989'da bu teknede, 77 yaşında yaşama gözlerini yumacaktı..
Sarah ise tek başına bir kaç gezi daha yaptıktan sonra İngiltereye döndü ve o da 1995'de 82 yaşında öldü.

Miraslarını denizde can kurtarma kuruluşlarına bıraktılar, onların parası ile alınan ve adlarının verildiği can kurtarma teknesini de aşağıdaki fotoda göstertmişimdir.
Alınabilecek her büyük denizcilik ve yatçılık ünvanlarını, madalyalarını kazandılar; alemlerde saygı gördüler. "Bluewater Medal" aldılar mesela "Cruising Club of America" dan, 1955'te..

Kendi ülkelerinden de "Members of the Order of the British Empire" ünvanını aldılar ki şövalye olmuşlar demektir kraliçenin hizmetinde. Bu iki kocaman ünvanı alan tek denizcilerdir halihazırda.
Hadi bakalım yaşadınız..
Sayemde bu büyük denizci büyüklerimizi de tanımış oldunuz. Alkışlayın beni bakayım..