25 Nisan 2020 Cumartesi

- SÜLEYMAN DİRVANA KAPTANIMIZA SAYGILARIMIZLA.

Değerli dostlar bu  kahramanımız da "Süleyman Dirvana" hocamız, kaptanımız.
Namı ile maruf Seddülbahir yelkenlisinin sahibi ve kaptanı.






Döneminin en ünlü cerrahlarından Prof. Dr. Süleyman Dirvana bey aynı zamanda Türk yelkenciliğinin “pir”lerindendi..

1915'te doğan Dirvana, 2010 yılının  Haziran'ında ayrılmıştı aramızdan. Ünlü Kıbrıslı ailesinin bir üyesi idi  kendisi.



Büyük dedesi Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa, üç kez, babası İbrahim Edhem Bey'de bir kez sadrazamlık yapmıştı.

Göksu’daki Kıbrıslı Yalısı’nda doğan Dirvana, burada tam anlamıyla denizle haşır neşir olmuş, küçük yaşlardan itibaren tekne tamirinden kullanımına kadar her şeyi öğrenmişti. Malumunuz boğazın en büyük rıhtımlı yalısıdır Kıbrıslı yalısı.




İlerleyen  yıllarda da  denizden bir daha hiç kopmamış; Türkiye’nin ilk yelkencilerinden biri olmuş. Almanya’da tıp okuyup yurda dönünce de Türkiye’nin efsane cerrahlarından biri olmuştu.
Türkiye'nin ilk solo yelkencisi de  diyebiliriz kendisine.



İstanbul Yelken Kulübü’nde başkanlık ta  yapan Dirvana 1960’lardan 1995'e kadar her sene birçok yarışlara katılmış, evi kupalarla dolup taşmıştı..

Türkiye’nin ilk solo yarış yatı sayılabilecek Seddülbahir ile kışın da yelken yapılabileceğini gösterir, boğaz’da karlı havalarda dahi  yelken yapardı.



Yaz aylarında Seddülbahir'le ailecek güneye seyahat ederler Bozburun'daki  evinin önünde yaptığı çekek yerinde teknesini karaya alıp, bakımını kendi yapardı.
Dirvana, tekneciliğin gezmek kadar bizzat bakımından da keyif alınarak yaşanması gerektiğine inananlardandı.



Bakın burada kendisi ile yapılmış bir güzel röportaj var. Vaktiniz varsa okuyun. Harcadığınız her dakikaya değecek bir yaşam hikayesidir vesselam.
https://www.sualtigazetesi.com/buyuk-turk-denizcisi-suleyman-dirvana/?fbclid=IwAR1NIeCYGp-AslpjMjDIqpO45RCQ6yHSXAipwHNHxlh5pgtBN_Y6wpeAg0Q



Ünlü teknesi Seddülbahir ile yolları 1950'lerde birleşmişti.
7.5 metre boyunda, 1920 yapımı, iki yatağı, baş tarafında bir tuvaleti olan, motorsuz, ayna kıçlı, randa armalı bir “Ketch” olan Seddülbahir; Harun Ülman yapımı idi.



Bu tekneyi hocamız, çürürken bulur ve toplar..
Müthiş bir hikayedir..




Ahşap teknelerin yaşı olmadığını gösteren, zamanlar ötesi bir efsanedir..
Turksail ci dostlar hikayeyi şahane anlatmışlar.. Şurada:
http://www.turksail.com/index.php?option=com_content&view=article&catid=89%3Abodoslama&id=7292%3Astanbul-boat-showda-bir-tarih-sedduelbahir&Itemid=95&fbclid=IwAR1en9HoeyMgPDuzyI61BWLnj5vqaa2BweqWb74u1p4T2L4tiPyUjig11Sk




Meriç Köyatası hocamız da bir yazı yazmışlar.. Şurada:
http://www.milliyet.com.tr/…/yazardetay/11.03.2012/1513874/…




Son yıllarda da  Teknomarin firmasının destekleri ile bir kez daha doğmuştu küllerinden.. Emeği geçen herkese minnettarız denizcilik alemi olarak..




Elleri dert görmesin emeği geçenlerin.

Şunu da belirtmeden geçmeyelim. 
Ünlü yelkencimiz Edhem Dirvana bey de, Süleyman hocamızın oğludur. 
Deniz aşığı Süleyman ve Zeynep Dirvana çiftinin, 1977’de dünyaya gelen oğulları Edhem;  küçük yaşlarda düşmemesi için bir halatla tekneye bağlanarak ve ıslanmaması için naylonlara sarılıp sarmalanarak başladığı  denizcilik yaşamına babasının mirasını onurlandırarak devam etmektedir malumunuz. 



Onu da başka bir yazıda anlatalım artık.
Kalın sağlıcakla şimdilik.

- PEK ACAİP BİR YELKENLİ..

Dünyanın en büyük megayatlarından biri.. 
Hikayesi çok accaip..


"Pilar Rossi".
1989 Alucraft yapımı 64.35 metronluk, 372 GT'luk bir yelkenli.
Tasarımına dikkat ettiniz mi?



Trimaran desem diil tek gövdeli desek hiç diil acaip bişi vesselam.
Altı çelik üstü alüminyon.

Aslında hayatına, tek gövdeli ve direksiz 32 metrelik bir motoryat olarak başlamış.
Ancak birkaç yıl sonra, Brezilya'lı efsanevi Formula One Dünya Şampiyonu Nelson Piquet, bir tekne tasarımcısı olan amcası Mauricio Piquet ile birlikte yeni bir tasarım çizmişler.



Teknenin arkasına 32 metrelik bir bölüm daha eklenmiş.
Böylece boyutunu iki katına çıkarmışlar.
Sadece boyu değil o bölümün eni de çok genişlemiş.

Bu da açık denizlerde ve yüksek hızlarda bile geminin dengesini en üst düzeyde olmasını sağlamış.
İki de dev direk eklenince olmuş bi sıkı yelkenli.
Dedim ya çok accaiptir vesselam.


23 Nisan 2020 Perşembe

- BU GÜN 23 NİSAN..

Kahramanlarımız çocuklardır.
Analım demişimdir.
3 "Deniz" kızımız ve "Derin" oğlumuz..
Bu bayram sabahı okyanuslar aşmış 3 bebeğimizi anıyoruz.
Tabii onlar artık çoktan aştılar bebeklik hallerini.
Ama bebekken dünya denizlerde yelken açmış kaç kahramanımız var ki? 
Anmayalım da ne yapalım.

Şimdilerin genç insanları, o zamanların okyanus fatihi çocukları hakkında bir kaç not aktarayım:
Sadun ve Oda Boro hocalarımızın, dünya turlarından sonra bir kız çocukları oldu. Adı "Deniz" oldu bittabi..



Sonra da Boro ailesi hep birlikte, 1977/79 yılları arasında, 11 metrelik Kısmet ile, küçük "Deniz" henüz 8 yaşında iken, Atlantik Okyanusu’nu aşıp, yeni kıtaya gittiler..
Böylece okyanus aşan, dünya denizlerinde 2 yıl gezen ilk çocuğumuz oldu Deniz.

Osman ve Zuhal Atasoy'u kaptanlarımızı da bilirsiniz..
8,5 metrelik yelkenli tekneleri Uzaklar ile , Pasifik geçişi sırasında, 1995'te, bir kız çocukları dünyaya gelmişti .


Yeni Zelanda'da doğan küçük Miço'larına onlar da "Deniz" adını verdiler.
Denizci çocuk kahramanlarımızdandır "Deniz Atasoy" netekim..

Peki "Deriska"yı biliyor musunuz ?
1988 ve 1993 tarihleri arasında, 5 yıl dünyayı gezen "Haluk Karamanoğlu" beyin ve ailesinin teknesi..
"Deniz" kızımız, "Derin" oğlumuz, anneleri "Chris" hanımefendi ile dolanmışlardı dünya denizlerini.
O zaman Deniz 13 aylık, Derin 4 yaşında..
2 çocukla denizlerde 5 yıl..
Demek ki denizci çocuk kahramanlarımızdandır "Deniz" hanım netekim.. Hanginiz 13 aylıkken yola çıkıp, 5 ay dünya denizlerini gezdiniz bakiim..


"Derin"beyi unutursak ayıp olur velakin.. O da öyledir; denizci çocuk kahramanlarımızdandır.. 4 yaşından 9 yaşına kadar dünya denizlerinde fink atmış bir denizcidir kendisi..

Hadi bakalım ne diyoruz?
Yaşasın çocuklar..

20 Nisan 2020 Pazartesi

- ALİ / NİLGÜN GÜNDÜZ - VAGABOND

DENİZCİ KADIN KAHRAMANLARIMIZDANDIR VESSELAM..

Böyle bir dizimiz vardı canım followırlarım. 
Feys sayfamızı doldurmaya  başladığımız ilk yıllarda yayınlamıştık. 
Denizlerde kayda değer maceralar yaşamış kadın denizcilerimizi ele almıştık. Anmaya hatırlatmaya çalışmıştık. 

Her zaman ne diyoruz?
"Kadınlarımız olmadan asla" diyoruz.
"Ne çok denizci kadın o kadar denizci millet" diyoruz. 
"Yaşasın denizi ve tekneleri seven kadınlar" diyoruz.


O zamanlar bayağı ilgi çekmişti kadın kahramanlarımız.
Bu akşamki konuğumuzu da o günlerde anlatmıştık.
Bir hatırlayalım demişimdir. 



Sadece gezmekle kalmamış, güsel filmler yazılar üretmiş bir çifttiler onlar. Belki bu izolasyon günlerinde döner döner okursunuz anılarını. Zamanınız  değerli ve keyifli geçer.
Bizim kuşağın idol tayfalarındandılar  kendileri..



Çektikleri filmler, yazdıkları yazılarla, denizcilik yaşamımıza canlandırıcı nefesler üfleyen çok kıymetli bir denizci aile idiler.
Hepimize çok güzel örnekler oluşturmuşlardı.



Nilgün ve Ali Gündüz çiftimiz efenim. Ünlü "Vagabond" teknesinin saygıdeğer tayfası.

Nilgün hanım 2005'te Yelken Dünyası'nda şöyle tanıtmış kendisini:
"1950 yılında İstanbul’da doğdum. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi mezunuyum. Oğlumuz doğana kadar Uniroyal’de, sonra da Amerikan Hastanesi’nde, Robert College’da çeşitli görevlerde çalıştım. 

Sonraları Istanbul’daki yabancı iş adamları ve eşlerine Türkçe öğrettim. Şimdi de uzun yıllardan beri zevkle uğraştığım suluboya resimlerim, amatör video çekimlerim, kurgularım, animasyonlarım, ve tabi deniz ve yelken ile birlikte mutlu yaşıyorum."

Ali beye de kulak verelim:
"1949 yılında İstanbul’da doğdum.  İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Fakültesini bitirip uzun yıllar özel sektörde önceleri mühendis ve sonra yönetici olarak çalıştıktan sonra 2002 yılı sonunda emekli olup kendimi denizlere amatörce adamış bulunmaktayım. 
Vagabond teknesinde daha çok navigasyon ve teknik konular ile uğraşırım.  
İdealim, mühendislik ve tekne hayatı tecrübe birikimlerimin yardımı ile kendi kendine yeten bir  yelkenli tekne ile denizleri dolaşıp keşfetmek ve sonra birikimlerimi denizci ve denizci adayı dostlarımız ile paylaşmaktır."



Tekneleri Vagabond'u da ben anlatayım bare:
Tayvan'lı  "Blue Water Yachts" firmasının ürünü olan 1982 yapımı bir ketch.. 1995'te almışlar.
12.8 metron ve 14 ton. 88 Beygirlik 2000 model YANMAR motoru var.
Önceleri ABD kayıtlı iken,  2009'dan bu yana da Türk bayraklı.. 


Bu onların 4. tekneleri.
80'li yıllardan bu yana ufaktan başlayarak büyütmüşler teknelerini.






MAYRA, KAYRA,EMYR Gibi yat rallilerine katılmışlar.


2003 yılının Nisan ayında   Teoman Arsay’ın MAT teknesi  ile  Atlantik geçişi yapmışlar.
Sonrasında da kendi tekneleri ile kendi turlarına başlamışlar.



2005'te çıktıkları 4 yıllık  turlarını, 2009'da  kimi sağlık sorunları nedeni ile, Florida da keserek yurda dönmüşlerdi.. 

Sonradan teknelerini de getirdiler memlekete. Önce bir yük gemisi ile Fransa'ya getirtip, oradan da Marmaris'e yelken açtılar.

Buyurun buradan bakın sitelerine.
http://www.syvagabond.com/

Fefkalade kıymetli yatçı Türk ailelerindendirler vesselam.

19 Nisan 2020 Pazar

- SUDA BOĞULMUŞ "MONA LİSA"..

Panik yok korku filmi gibin diildir.
Suyla gelen ve suya dönen, suyla ilgili bir gizemli esrarengiz hikayedir. Vayy bea dedirtir.
Pazar pazar boş boş oturmaktansa okunur.
İlginç hikayedir vesselam.
Şöyle anlatayım canım followırlarıma:


1880ler’de Paris’te Seine nehrinde boğulmuş genç bir kadının cesedi bulunur.
Şiddet gördüğüne ya da saldırıya uğradığına dair herhangi bir iz yoktur.
Kadının yüzünde tuhaf bir ifade vardır.
Kadın gülümser gibidir.
Bu gülümseyen genç kadının yüzündeki hoş ifade ölmüş gibi değil de uykudaymış ve güzel bir rüya görüyormuş izlenimi vermektedir.


Paris morgunda çalışan ve kadından etkilenen bir patolog genç kadının yüzünün ölüm maskını yapar ve onu ölümsüz kılar.
1900'lere gelindiğinde mask ünlenecek ve bu meçhul genç kadının yüzü, Paris'te entellerin evlerini süsleyecek, yazarların ve sanatçıların hayalgüçlerini kışkırtacaktır.

Kadın kimdi? Neden öldü? İntihar mı etti? Yüzündeki ifadenin sırrı nedir? Neden gülümsüyor? Yoksa biz mi gülümsediğini düşünmeyi tercih ediyoruz? Neydi? Ne olmaktaydı? Tartışılır alemlerde.

Albert Camus bey bu mask için "suda boğulmuş Mona Lisa" tanımlaması yapmıştır netekim.
Neyse bakın hikaye nereye gelecek şinci.

Aradan uzun zaman geçer.
1950lerde bir başka olay olur.
Norveç’te bir oyuncak üreticisi olan "Asmund Laerdal" bey, boğulmak üzere olan oğlunun hayatını kurtarır.
Asmund olaya tam zamanında müdahale etmiş, suni solunum yaparak oğlunun solunum yoluna dolan suyu boşaltıp onu hayata döndürmüştür.


Sonrasında boğulan kişilere ilk yardım eğitimi sırasında kullanılacak, kalp masajı ve hayat öpücüğünden oluşan tekniğin eğitiminin uygulaması için bir manken yapılması düşünülür.
Asmund bey gönüllü olur bu iş için. Sonuçta oğlu da yaşamını bu türden bir yardıma borçludur.
Mankenin bir kadın gövdesine sahip olmasının daha iyi olacağını düşünür ve mankeni yaparken Seine Nehrinin Meçhul Kadını’nın yüzünü kullanır.

BBC’nin 2013 yılında yaptığı bir haberde 300 milyon kişinin boğulma ilkyardım eğitimini bu tarz bir manken üzerinde aldığı yazılmış.


Hikayeyi romantik bir çıkarsama ile bitirelim.
Demek ki o günden bu yana en az üç yüz milyon kişi, Seine Nehrinin Meçhul Kadını’nın durmuş olan kalbini çalıştırmak için ona kalp masajı yaptı ve üç yüz milyon kez dudaklarına hayat öpücüğü verdi.
Kadını hayata döndüremedilerse de ölümsüzlüğe kavuşturmayı becermişler vesselam.

18 Nisan 2020 Cumartesi

- "KİBAR KORSAN.."

Bir baktım ünlü bir kaptanımızı hatırlatıyor bir followırım.
Nasıl bir araştırmacı yazarsam artık, internet kazan ben kepçe, hordan hötteye seğirtip, bu kaptanımızla ilgili bilgi aradım.
Çok değerli bir deniz insanı ile karşılaştım araştırmalarım boyunca. Sadece denizci değil, bir deniz tarihçisi, araştırmacı ve yazar bir kaptanımız.
"Fatih Türküstün" kaptanımız efenim..

1942 İzmir Karşıyaka doğumlu. Bu bakımdan hemşehriyiz kendisi ile. Demek ki karşıyakalı abilerimizdenmiş. Karşıyaka Koleji'nden 1964 yılında mezun olduktan hemen sonra denizcilik mesleğine atılmış.
1964-1996 yılları arası Türk ve yabancı bayraklı gemilerde güverte vardiya zabiti ve kaptan olarak çalışmış. Kereste ve benzeri yükleri taşıyan takalar dahil, yük gemilerinin her türlüsünde, özel yatlarda kaptanlık yapmış.

Ama biz onu daha çok Piri reis araştırma gemisinin kaptanı olarak tanıyoruz.
İlk deniz araştırma gemimiz olan Piri Reis'in ilk kaptanlığını yapmış.
Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü'ne bağlı Piri Reis'i, 1978 Eylülünde Almanya'da teslim alıp, denizler okyanuslar aşıp, 4 bin mil öteden İzmir'e getirmiş. 1983'e kadar da kaptanı olarak görev yapmış.

Şöyle anlatıyor bir röportajında yolculuğu:
"Kuzey Denizi'nde, karada dahi yürümeyi olanaksız kılan 9 bofor şiddetinde fırtına çıkmıştı. Ama ekip olarak, fırtınanın, geminin denenmesi açısından fırsat olduğu biçiminde bir değerlendirmemiz oldu. Aynı şekilde Manş Denizi'ne girdiğimizde, bu kez Atlantik'in batısından gelen dev dalgalar, 36 metrelik Koca Piri Reis'in biz mürettebatını hayli heyecanlandırmıştı. Normandiya açıklarını da işte böyle bir havada geçtik ve Lizbon'a ulaştık. Portekiz Büyükelçimiz Sayın Nejat Balkan'ın, biz gemi personelini Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda ağırlaması büyük moral kaynağımız oldu."

Yaa.. Kolay diil bu işler netekim.
O diil de bakın bir de ne yapmış:
Denizlerde çalışırken bir yandan da Piri reis ile ilgili araştırmalarına başlamış.
Gelişmeler, Tercüman 1001 Eser dizisinden yayınlanan Piri Reis'in "Kitab-ı Bahriye" adlı kitabını okuması ile başlamış. 

Bir yandan profesyonel kaptanlığı sürdürürken, bu vesile ile ya da izinlerinde yaptığı özel gezilerle, 12 yıl kıyı kıyı bütün Akdeniz'i gezmiş.
Piri Reis'in, iki ciltlik bu kitabında anlattığı tüm Akdeniz'i, onun anlatımına dayalı olarak görüp incelemeyi aklına koymuş ve bunu gerçekleştirmiş.
Akdeniz'de 14 bin 700 deniz mili yol yapmış. Her kıyıyı, her burunu, her koyu şekil olarak resimlemiş, notlar almış. Piri Reis'in notlarını da bu resimlerinin yanına not olarak yazmış.

Daha sonra kitaplaşacak muazzam bir malzeme çıkarmış ortaya. Zamanı gelince de bunları "PİRİ REİS ANADOLU KIYILARININ İLK HARİTA ŞEKİLLERİ" adlı kitabında yayınlamış.

1996 yılında emekli olmuş ama deniz ve denizcilikle ilişkisini hiç kesmemiş.
İzmir Piri Reis Denizcilik Derneği'nin kurucu üyesi olmuş.
Dernek çatısı altında denizci eğitmeni olarak çalışmış ve konuşmacı olarak Sempozyum ve konferanslara katılmış.
Bir de "Piri Reis'in Gemicilik İlmi" adlı kitap hazırlamış ama basılmış mı, bilgi bulamadım.

Peki "Kibar Korsan" ne iş, bu lakap nerden çıkmış diyorsanız da cevabı şöyle vermiş bir başka röportajında:
"Bu lakaba sahip olmak pek o kadar kolay olmadı. İyi gemicilik kurallarına karşı göstermiş olduğum anlayış ve saygı nedeniyle denizci milletinin takdirine mazhar olmamdan dolayı bir grup meslektaşımın bana layık gördükleri bir lakap, bir isim olarak takıldı. Benim istemim dışında bir addı ve zamanla ben de kabullendim. Bu arada söylemem gerekir ki mesleğimin belirli dönemlerinde pek de akıllıca sayılmayacak ancak eski korsanların seferlerindeki mesleki kurnazlıklarına benzer deniz seferlerim ve manevralarımın olmasından dolayı kinaye olarak bu isim takılmıştı. Hepsi bu kadar."
İşte böylece bu kahramanımızı da anlatmışımdır.
Alkışlayın bakalım beni de.

16 Nisan 2020 Perşembe

- GÜZEL TEKNE..

Böyle de bi dizimiz var değerli dostlar..
Gördüğümüz güzel tekneleri paylaşıyoruz.
Bak bu "Friendship"..








Paul bey'in teknesi..





Kendisi yapmış elleri ile..
Gördüğünüz gibi "Friendship" bir Sloop..
"Jay Benford" beyin tasarımı..
Her şeyi ile el yapımı geleneğin dibine vurmuş bir sanat eseri..
Beğenmişimdir..






Siz de beğenin bakiimm.