Sanırsam 2013'ün Eyül ayı idi..
Bi mesaj geldi..
"Ağbi harbiden satıyo musun tekneyi?" diye soruyordu Deniz Bey..
Bi süredir Karabiber'imi satmak istiyordum.
İlan da vermiştim malum satış sitesine..
Deniz beye "evet" dedim..
Deniz beye "evet" dedim..
"Var mı ilanı bi yerde" diye sordu. İlanın adresini verdim.
Biraz sonra mesaj geldi:
"Aldım abi" diye yazmıştı..
Ben de "sattım" diye cevap yazdım; böyle oldu..
Bu kadar..
Ne para konuştuk, ne ödeme konuştuk, ne kaporo konuştuk, ne teslimat konuştuk.
Daha öncesinde telefonda bile konuşmamıştık hiç Deniz beyle..
Gerçi aynı denizcilik forumuna üyeydik, sıkı muhabbetlerde dolanıyoduk o başka.
Birbirimizin yazdıklarını okurduk ama neredeyse hiç direk mesaj bile yapmamıştık.
Öyle işte..
Neyse dur baştan anlatayım:
"Karabiber" benim 3. teknemdi. Şimdi 5. teknedeyiz..
Çift direkli, 4 parça yelkenli, 135 ford motorlu, 1978 Bodrum yapımı, ünlü bir ustanın elinden çıkma, 14 metrelerde, boyuna göre forması şahane düşmüş, yığma ahşap, dünyalar güseli bi gulet idi.
Az rastlanır şekilde "center cocpit" bir tasarımı vardı.
2 kabinli, güsel bi iç salonu olan, kullanışlı ve denizci bir tekne idi..
Çok severek almış, bakımına, tutumuna, refitine anormal emek vermiş ve büyük bir keyifle kullanmıştım..
Ancak 5 yıl kadar türlü maceralar yaşayıp, yaş ta kemale erince bana büyük gelmeye başlamıştı.
Marina paraları ölümcül olduğundan, marinalardan iskelelerden kaçıp, o tekneyi 5 yıl alargalarda tutmuş, yorulmuştum..
Tek başıma kullanamıyordum kocamanı, yenga da o yaz su koymuş, tayfalık işinden istifa etmişti.. Gemici tutacak paramız da olmadığından pes etmeye başlamıştım.
Hani derler ya, her tekne sahibine bir metre küçük gelir diye. Bu tekne bana büyük gelmekteydi vesselam.
Bu nedenle satıyorduk..
Her zaman şöyle düşündüm; binlerce çeşit tekne var alemde. Her duruma her ihtiyaca her kişiye göre farklı bir tasarım bulunabilir. Asl'olan o andaki ihtiyaçlarınıza uygun tekneyi bulabilmek.
Yoksa tekne kullanmaktan vazgeçmek ya da eldeki tekneyi kullanamadan oturup durmak ta var kaderde.
Bizden önceki sahibi de sevdalıydı teknesine. Yaş almış epi varlıklı bir deniz aşığı idi abimiz. Kocaman bi motoryat almıştı ve bunu gönülsüzce satıyordu.
2. sahibi idi teknenin. Adı "Erke" idi bizden önceki dönemde..
Bu ismi, ilk sahibi olan, tekneyi büyük harcamalar ve keyifle yaptıran dönemin çok ünlü bir hukuk profesörü koymuştu.
O da epi gezmiş, severek, tadını çıkararak kullanmıştı tekneyi.
Zamanının ağır ablalarındanmış o zamanlar.
Neyse dağılmayalım. Saygı duyulacak, sevilecek bir tekne idi vesselam.
Açıkçası, Deniz bey gibi, teknelerin içinde yaşayan, aslında bir uzak yol kaptanı olan, işten anlayan bir deniz adamının almak istemesi, benim ve Karabiber'in gururunu okşamıştı..
Deniz bey ise tekneyi hiç görmemişti o ana kadar..
Dediğim gibi beni de görmemişti zaten.
Şimdi diyeceksiniz ki "e ne var gelir bakar, ondan sonra hallolur işler"..
Ama o öyle olamayacaktı işte..
Çünkü Deniz bey Kıbrıs'ta yaşamakta idi.. Malum bendeniz de Bodrum'dayım.
Ancak 8 ay sonrasında Mayıs'ta gelebilecekti yanımıza.. O da tekneyi alıp, Kıbrıs'a götürmeye; çünkü vakti hemen hiç yoktu ve bir haftalık iznini o işe kullanacaktı..
"Sen tekneyi karaya çek beklesin, çekek parası benden" dedi.. Henüz kaporo bile ödememiş olduğunu hatırlatırım bunu dediğinde..
Biz Karabiber'i karaya aldık.. Her kış kendimiz için yaptığımız gibi sağlamladık, kışlamaya başladık..
Bilen bilir, bi koca tekneyi kışlamaya hazırlamak bayağı bi iştir yani.. Deniz bey için bayağı bi çalışmıştık anlayacağınız.
O görmeden, pazarlık yapmadan, ilandaki fiyattan almıştı, ben de kaporo bile almadan satmıştım.. Sattığım tekne hala benim üzerimdeydi ve 8 ay da bende emanet kalacaktı..
Ben tekneye bakmaya ve masraflar yapmaya devam edecektim. O da bunları ve teknenin bedelini zaman içinde bana ödeyecekti..Yani anlaşma böyle idi..
Dünyanın en eğlenceli metinlerinden olarak, pek gülünç bi satış sözleşmesi mesajlaşması yaşandı aramızda; çok eğlenceliydi.. Hepsi o..
Bu arada belirtmeliyim ki Deniz'cim bey, son derece hızlı düşünüp davranabilen, zeki, esprili, akıllı ve keyifli bir şahsiyettir. Kendimin de öyle bir birey olduğunu buraya yazmayacağım şinci alçak gönüllü oluşum yüzünden. 8 aylık mesajlaşmalarımızdan pek güsel bi mizah kitabı çıkar yani..
Neyse..
Biz bi yandan Deniz bey'in hazır olmasını beklerken, bir yandan da çekek yerine gidip gelip, Karabiber'e göz kulak oluyorduk.
Biz bi yandan Deniz bey'in hazır olmasını beklerken, bir yandan da çekek yerine gidip gelip, Karabiber'e göz kulak oluyorduk.
Tekne bende iken her yerini yenilemiştim; elleyemediğim, bi parampetler kalmıştı.
Zaman içinde çarmıkların basması ile deforme olmuşlardı, görüntüleri beni rahatsız ediyordu. Gerçi Deniz bey bu durumu resimlerden biliyordu ve tekneyi böyle almıştı.
Bi gün, bi baktım, tersanedeyim ve marangozlarımla parampetleri düzeltme konusunda konuşmaktayım..
"Yavv" dedim, "bu tekne Kıbrıs ellerine bu parampetlerle giderse ayıp olur, orada da düzeltilmesi zor olur, sökün şunları da bi yapalım" dediğimi hatırlıyorum..
"Yavv" dedim, "bu tekne Kıbrıs ellerine bu parampetlerle giderse ayıp olur, orada da düzeltilmesi zor olur, sökün şunları da bi yapalım" dediğimi hatırlıyorum..
Kendime geldiğimde, satılmış tekneye, 7/8 bin lira masraf yapıp, 2 ay da deliler gibi emek vermiş olduğumu fark edecektim ama çok geçti artık..
Fekat Deniz bey teşekkür etti doğrusu hakkını yemek istemem.. Ellerine sağlık bile demiştir yani..
"Yürü abi bildiğin gibi yap, masrafları hallederiz" de demiştir sağolsun.
Derken, bir gün ansızın hiç beklemediğimiz bir anda satış bedelinin %3'ü tutarında bir ödeme düşmez mi bizim banka hesabına.. Alllaaa para da almıştık sonunda işte..
Başladı mı biter diyip, daha bi cevval sarıldık Karabiber'in işlerine..
Ahşap tekne canlıdır netekim..
Aileden biri olur zaman içinde. Kıyamazsın..
O zamanlar "satmışsın abi ne uğraşıyorsun" diyenlere pek anlatamadıysak ta durumu, işlere devam ettik..
Her şeyi, tekneyi 100 yıl kullanacakmışız gibi iyi ve ciddi yapmaya gayret ediyorduk,masraflardan kaçmıyorduk doğrusu..
Tabii bir kış boyu çok keyifli zaman da geçirdik bu sayede..
Çekeklerde sürtmek, tekne ile ilgilenmek, ustalarla muhabbet, her gün evden kaçmak için bahane bulmuş olmak paha biçilemezdi filhakika..
Derken, pat diye yüklü bir ödeme daha geldi Deniz'cim beyden..
O zamana kadar para almadan tekneyi satmış olmak, üstüne de para harcıyor olmak, bizim adımıza acaip bi durumdu mantıken ama, şimdi olay tersine dönmüştü.
Bu sefer, tekneyi almadan, yarısından fazlasını ödemiş bi alıcı durumu ortaya çıkıyordu.
Bu alıcı, deniz aşırı bir farklı ülkede, hiç tanımadığı bir adama, hiç görmediği bir tekne için, para yollayıp, üstelik te tekneyi üstüne bile almamış durumda idi..
Accaip işler vesselam.
Biz işleri tamamladık cillop gibi oldu parampetler..
Aylar geçiyor, ödemeler artıyor, teknenin teslim edilme zamanı geliyordu ama teknenin yeni sahibi gelemiyordu bir türlü.
Aylar geçiyor, ödemeler artıyor, teknenin teslim edilme zamanı geliyordu ama teknenin yeni sahibi gelemiyordu bir türlü.
E bu tekne 7 aydır karada idi ve inince de Kıbrıs'a uzun yola gidecekti..
Denize inecek teknenin, borda macun ve boyasına, ,kalafat yoklamasına, karina macun ve zehirlisine falan ihtiyacı vardı, oysa yeni sahibinin zaman sorunu ortaya çıkmıştı.
Deniz bey "abi ben gelicem, biraz oralarda oyalanıp, tekneye suda binip, basıp gidecem, sen tekneyi hazırlasan denize" deyince, bütün bu işleri de yapmak ta yine bize düşmüş oldu.
Bilen bunların ne demek olduğunu da bilecektir zannımca..
Ekibi toplayıp giriştik işe..
Tekne, Deniz bey gelmeden, denize atılacak kıvama getirilmişti velhasıl, yeni sahibi için..
Fedakar ve çalışkandık netekim..
Bi tek motor bakımı işi, denizde yapılacak diye eksik bırakılmıştı.
Böylece biz Mayıs'a geldiiikk..
Ama arada İstanbul'a geldi Deniz bey; fuar nedeni ile..
Ben de gidince, nihayet tanışmış olduk.. Bi balık yedik, paraları Deniz ödedi.. 😜
Muhabbet ettik, birbirimizle ilk kez tanış biliş olduk.
Muhabbet ettik, birbirimizle ilk kez tanış biliş olduk.
Herkes memleketine döndü ve vuslat saati beklenmeye başlandı.
Biz Karabiber'i gelinlik kız gibi hazırladık..Yeni sahıbısına hiç bi iş bırakmamıştık bilebildiğimiz kadarı ile.. Motoru da denizde bakıma alıp, halledecektik her şeyi..
Bu arada yasal işlerin halledilmesi ve teknenin mülkiyetinin Deniz bey'e geçmesi gerekiyordu..
Hala bendeydi tapu.. Paranın da epi'sini almıştık ama vardı biraz daha alacağımız yani..
Neyse bi muameleci aracılığı ile tapuyu verdik..
Bu sefer durum, yine bizim aleyhimize dönmüştü anlayacağınız.. Tekneyi vermiştik ama hala bi alacağımız vardı.. Gerçi artık karşılıklı güvenin dibine vurmuşuz normal yani bu kadarı. 💕
Derken büyük gün geldi sonunda.. Deniz gelecek tekneyi teslim edecektik.
Planlama şöyleydi: Deniz bey gelecek, tekneye yerleşecek, biz tekneyi denize atacağız; beyefendi birkaç gün teknede yaşayacak, kontroller, tanıma, bakım, edim işleri yapılacak ve her şey tamam olunca tekne Kıbrıs'a gidecekti.
Bu arada çıplak tekne vermek olmaz, adamımıza masraf çıkarmak ta istemeyiz diye, yenganım çarşafından yastığına, battaniyesinden çaydanlığına, mutfak takımlarından makarna tenceresine kadar, herbişileri yıkayıp, temizleyip, yerleştirmişti tekneye söylemesi ayıp.. 😇😇😇
Çartır teknesi haline getirdik yani Karabiber'i..
Başka bi deyişle kızımızın tüm çeyizini de hazırlamıştık damat bey için..
Deniz'cim bey'in geleceği günün sabahı için çekekçiyi ayarladık, günü gelince onlar hazırladı kızakları neyim.
Biz de gidip, son kez mevzilendik teknemizin koca karnının altında.
Beklemeye başladık.
Deniz bey hala gelmemişti ama tekne çoktan yerinden oynamış, kızakların üzerinde denize doğru gitmeye başlamıştı bile.
Neyse Deniz bey geldi, ilk kez tekneyi gördü..
İyi olmuştu çünkü 15 dakika kalmıştı teknenin kıçının denize değmesine.
"Umduğumdan da güselmiş" dedi, pek beğendi tekneyi tekneye yapılanları.
Az biraz muhabbet edelim derken, çekekçiler kralı ustaların ustası "Oktay Tüfek" bey "Atıyorum bak, binecek misiniz üstüne, böyle kimsesiz atayım mı yoksa denize?" diyince, apar topar zıpladık tekneye..
Atar mı atar yani, tanımazsınız siz Oktay ustayı. Sağı solu olmaz, yola çıktı mı tutulmaz. Hikmetinden sual olunmaz. Biz tekneye bindiğimizde kızaklar suya değmişti bile çoktan..
Pozisyon aldık, yallah gidiyoruz sıkı tutunun demeye kalmadı malum ses duyuldu aşağıdan:
"Halat sıkıştı boşlamıyo tekneyi !!"
Panik yok.. Gelenektir netekim.. 😁
Her zaman böyle olur, tam o son noktada halat sıkışır, tekne suya kayamaz..
Her zaman böyle olur, tam o son noktada halat sıkışır, tekne suya kayamaz..
Taki gerekli bahşişler, çekek emekçilerine toka edilene kadar..
Deniz bey pek bonkör bi ödeme yaptı valla.. Karabiber, Karabiber olalı böyle bahşiş vermemiştir yıllarca.. Vermez de bundan sonra yani.
Daha biz "Anamm!" diyemeden yallah suya kayıverdi tekne..
Güzelim Karabiber süzüldü, foşş diye daldı sulara kıçı, pervane suya girdi, mis gibi yüzmeye başladı kayık; alışık olduğu sulara kavuşmanın keyfi ile süzüldü açıldı biraz kızaktan..
Gecikmeden motorun çalıştırılması ve tekne kalabalığı içinden salimen çıkıp, sahilden açılması gerekiyordu teknenin..
Kritik an gelmişti.. Çalışacak mıydı motor ??
8 aydır karada idi çalışmadan durmuştu, her beklenmedik şey olabilirdi netekim.😓
Bendeniz, her nedense işgüzarlık mı desem, son kez dümene geçme arzusu mu desem, "şimdi bu Deniz beceremez bu işi" dümbelekliği mi desem, artık nedense dümene geçmiş, anahtarı çevirmiş ve marşa basıp "hadi çalış bakalım" demiştim..
Çalışmaması çok yönlü rezillik olacaktı binaenaaleyh..
135'lik koca Ford, onca yıldır hiç su koymamış, kalleşlik yapmamıştı bize.. Gar gar gar gar diyerekten bi öskürdü o oldu.. Garnn diye çalıştı. Canım benim yavv, ne de güzel çekip aldı Karabiber'i kıyıdaki teknelerin arasından, açığa selamete..
Tabii yeni efendiye tesim ettik kızımızın dümenini hemen.. Artık sahibi oydu neticeten. Uzak yol kaptanı olduğunu da söylemiştim dimi yeni kaptanın ?
Deniz bey, dümene geçtiler, mors kolunu ileri ittiler ve altımızdaki lanet cadı, adam gibi bi kaptan bulmanın sevinci ile bi atıldı ki Bodrum'un lacivert sularına o oldu yani..
Birden soğumuştum aşağılık tekneden.. Ne var, yıllarca biz de batırmadan götürmüştük işte..
cilve yapmanın ne anlamı vardı yani yeni adama? 😢
Bu Deniz bey bastı, Turgutreis marinaya götürüyor bizi..
"Abi bi dur, şuralarda az oyalanalım, denize yeni inmiş tekne, 8 ay sonra çalışmış motor, bi bakalım bişiler var mı" felan dediysek te dinleyen yok, gidiyoruz biz.. Normalde 2.5 saatlik bi yol.
Yiyecek hiç bişi almamışız, o kadar ki içecek su bile yok, Kerbela'dan halliceyiz denizin ortasında..
Bu Karabiber şıllığı, seke seke gidiyor dalgaların üzerinde, yeni kaptanından pek memnun halde..
Neyse açlıktan ölmeden marinaya vasıl olduk..
Bu seninki, tek hamlede, yakıt istasyonuna, kırk yıldır kullanıyormuş gibi koca guleti yanaştırınca, "bu iş bitti" dedim; bana ihtiyaçları kalmamıştı artık bu ikisinin.. Zaten ben de böyle yanaşamazdım yani..
Ordan çıkıp,marinada ayrılan yere girdi küttedenek.. Karabiber'in kıçı, yıllar sonra yeniden marina yüzü görmüştü..Benimleyken onca yıl bir defa bile marinaya bağlanmışlığı olmamıştı zavallıcağın..
Girmeye korkardım bir, param yoktu iki.. 😌
Öyle oldu işte.."Bana ne, ne halleri varsa görsünler" diyip, arkama bakmamaya çalışarak uzaklaştım pontondan.. Döndüm eve kös kös, bir başıma Karabiber'siz.
Neyse.. 😪😭😥
Planlama, Deniz bey'in biraz oralarda takılması, tekneye alışması, motor bakımını felan yaptırması, uzun yol hazırlığı yapması, dört beş gün sonra da yola çıkması şeklinde idi malumunuz..
7/8 ay karada yatmış bir tekne idi söz konusu olan..
Yol da 400 millik açık deniz seyriydi ayrıca..
Yattık kalktık o gece, ertesi gün sabah erken zırt telefon;
Deniz: "Ağbi her şey için teşekkür, Bodrum sularını terk etmekteyim şu an, allahaısmarladık diyeyim dedim" demez mi? 😮
"Nasıl yani" olmuşumdur..
"Motor" dedim, "gidince baktırırım saat gibi zaten" dedi..
"Hazırlıklar" felan dedim, "yolda yaparız" dedi..
"Arkadaşın gelecekti" dedim, "geldi gidiyoruz" dedi.. "Ara beni yoldan" demişim şaşkınlıkla..
"Nasıl yani" olmuşumdur..
"Motor" dedim, "gidince baktırırım saat gibi zaten" dedi..
"Hazırlıklar" felan dedim, "yolda yaparız" dedi..
"Arkadaşın gelecekti" dedim, "geldi gidiyoruz" dedi.. "Ara beni yoldan" demişim şaşkınlıkla..
Gitti bu.. 😵
Nefesimizi tuttuk, Google Earth ü açtık, telefonu elimize aldık, hesap kitap, takibe oturduk.. Allah korusundu.. Bi terslik olması çok yönlü rezillik olurdu doğrusu..
Gece gündüz hiç durmadan Kaş'a (150 mil gibi sanırsam) kadar gitti..
6 saat kadar durdu zannediyorum Kaş'ta. Oradan da, durmaksızın Taşucu (230 mil felan galiba)..
Orada uyudular bi gece, sabah basıp, Karpaz'a yola çıktı ve akşam 19'da bağlandı marinaya Karabiber..
Nerdeyse hiç durmadan, 3 gece 3 gün, 400 mile yakın yol..
Kazasız belasız, dertsiz tasasız bir yolculuk oldu..
Bizde bir oh çektik.
Bizde bir oh çektik.
Aferindi Karabiber'e, aferindi Deniz kaptana..
Bak şinci, kim o "para işi ne oldu" diye soran?
Son kuruşuna kadar yolladı Deniz'cim bey kalan biraz parayı da Kıbrıs'tan.. 💪😍😎
Karşılıklı inanç, güven ve fedakarlık gerektiren bir anlaşma süreci idi..
Hala dostuz.. Karabiber den ayrılmıştık ama güzel bi insan kazanmıştık.
Bu gitti oralarda gezdi, yelkenleri açtı, bize nispet yaptı, foto moto yolladı, "n'aberrr" falan dedi ama olsundur..
Maksat keyifler yerinde dursundur.
Bu da bu öykünün sonu olsundur.
Teknesini Deniz bey gibi düzgün bir insana satmak ve gözü arkada kalmamak büyük şans. Allah'ın şanslı kulusun dostum.
YanıtlaSil