7 Nisan 2020 Salı

- "TAY" TAYFASININ OLAĞANÜSTÜ MACERASI..

2000'li yılların başıdır..
Atlantik okyanusunu geçmek, yurdum denizcisi için çok büyük bir meseledir o zamanlar; hala da öyledir ya.. 
Hele minik gezi yatları ile tek başlarına ya da ailece geçebilen Türk'ler bir elin parmakları kadardır neredeyse..



O zaman 60'lı yaşlarında olan , emekli havacı Türk yarbayı, eşi ile birlikte , denizlerde yaşayacakları bir hayatı düşlemektedirler. Gerçi henüz yeterince deneyimli değillerdir. Hatta yanlızca bir haftalık yelken eğitimleri vardır ve denizlere çıkmaya kararlıdırlar. Bunun için bir tekne aramaktadırlar. 

Sonunda hayal ettiği tekneyi internetten bulur yarbayımız, sahibini arar, yazışarak görüşmeye başlarlar..

Bir kaç görüşmeden sonra teknenin sahibinin aklına gelir ve "neredesiniz" diye sorar..
"Türkiye'deyiz" cevabını alan adam sinirlenir.. 
"Kardeşim siz hiç haritaya bakmadınız mı? Dalga geçmeyin benle" diyerek görüşmeleri keser..



Aslında haklıdır, çünkü bahse konu tekne Amerika'dadır..  
Sahibi de Amerika'lıdır bittabi. 
Aradaki koca okyanusu geçmek te, kıyı seyri için yapılmış küçük teknesi ile olanaksız görünmektedir Amerika'lının gözüne.

Bu yaklaşım "Saygın Merdinler" kaptanımı fena halde sinirlendirecek ve sevgili eşi "Kamuran Merdinler" kaptanımla birlikte atlayıp, Amerika'ya tekneyi almaya gitmelerine neden olacaktır. 

O tekne buraya gelecektir netekim.
İşte bu hikaye de o yolculuk hakkındadır vesselam.



O teknenin adı "TAY" olacaktır sonrasında.. 
"TAY" bir "Hunter 34'"tür.. Merdinler çiftinin artık efsane olmuş tekneleri..

Merdinler 'olağan insanların olağanüstü maceraları' hikayelerimizin en iyi örneklerindendir. Muhteşem anıları, 2005 yılı boyunca Yelken Dünyası dergisinde yayınlanmıştı. Ben okudukça kabıma sığamamış "Budur işte" diyerek yerimde zıplayıp durmuştum.

Çoğu kimse anılar geldikçe "Deli bunlar" demiş, bir bölüm 'ağır denizcilik mütefekkiri' yaptıklarını 'cahil cesareti'ne bağlamış, kimileri de "yok canım bu kadarı da fazla" diyerek, onca belge ve fotoğrafa karşın, olup bitenlere inanmamışlardı.

Bendeniz de sonraları kendileri ile bi röportaj yapmıştım, Naviga dergisinde yayınlanmıştı.. Burada da hatırlatayım demişimdir o hikayeyi canım followırlarıma .

Buyurunuz efenim başlıyoruz.. 
Şunu da belirteyim: BT kişisi benimdir. "Benim Teknem" den dolayı hani. Yoksa artık adımı biliyorsunuz; Cüneyt Baygün efenim aslında benim adım.

Muhabbet şöyle gelişir:

BT: Biraz geçmişi karıştıralım istiyorum. Bu 'cahil cesareti' ya da 'delilik' suçlamaları nereden çıkmıştı? Haklı mıydı sizin hakkınızda söylenenler? Yorumunuz ne?

Saygın: Biz Amerika'dan. sıradan bir 'Hunter 34' satın alıp, binip Türkiye'ye gelmiştik ... Özel hazırlık ya da donanım olmadan, kıyı seyri için yapılmış, seri üretim bir tekne idi bizim 'Tay.' Bu insanlara delilik gibi geldi herhalde.. Kimselerle konuşmadan, kimseden el ya da icazet almadan, kendi kendimize kalkıp gitmiştik Amerikalara ve okyanusu geçip, memlekete dönmüştük.
O zamanlar, insanlar, tam anlamıyla anlamamışlardı ne yaptığımızı.

Kamuran: Tamamen amatördük bir de o zamanlar..
Yani neredeyse hiç bilgimiz yoktu. Çok az şey yapmıştık o zamana kadar deniz üstünde. Yılların usta denizcilerinin bile kolay kolay cesaret edemedikleri, yıllarca hazırlandıkları bir işti yapılan ve biz onca deneyimsizliğimize rağmen, üstelikte o tekne ile kalkışmıştık bu işe. Millete garip gelen buydu sanırım.

BT : Boğaz kıyısında doğmadınız yani! ilk teknenizi 12 yaşında evin arka bahçesinde yapanlardan değil misiniz siz? Yoksa siz denizci doğmayanlardan mısınız?
Saygın: Nerdee? Ankaralıyız biz. Arada bir babam denize götürürdü çocukken, orada biraz girerdik. Ben yüzmeyi harp okulunda öğrendim. O da bizi denize attılar da o zaman mecburen. Ama benim her zaman denize karşı bir ilgim ve tutkum olmuştur.
Kamuran: Ben ayaklarımı bile denize sokmamıştım çocukken, korkardım. Ayrıca deniz tutar da beni.


BT: O zaman nereden bulaştı bu merak. Nasıl başladı?
Saygın: Kamuran'la evlendikten sonra, Avrupa'ya görevli gittiğimizde, boat show'ları gezmeye başlamıştık. Küçük bir bot almak istiyordum. Sonraları 4 metre fiber bir sandal aldım, Hürriyet'in bir kampanyasından. Zamanla baktık bu yetmeyecek, büyükçe bir teknecik alalım dedik ama para yok. Sırf bu amaç için yeniden çalışmaya başladım. 10 yıl boyunca Ankara'da denizcilik hobimiz için para biriktirmek uğruna, bu kez özel sektörde ter döktüm. Kazandığımız tüm parayı bu amaç için saklıyorduk. Cebimizde 100 dolar bulsak, hemen bankaya koşup,tekne fonuna atıyorduk parayı.

BT: Şahaneymiş.. Tanıdık geliyo hikaye.. Biraz tanıyalım sizleri?
Saygın: Ben asker emeklisiyim. Emekli yarbayım.
Kamuran: Ben çocuk gelişim uzmanıyım.15 yıl boyunca işlettiğim bir anaokulum vardı. Şimdi kirada.

BT: Anlaşıldı, peki planlamalar nasıldı? Belirgin bir bütçe ya da tekne hedefiniz var mıydı?
Saygın: Vardı ama durmadan büyütüyorduk hayallerimizdeki hedefi. Örneğin; başlangıçta, 10/12 yaşlarında 9 metre bir tekne planlıyorduk ama zaman içinde, hep sınırlarımızı zorlayarak geliştirdik hayalimizdeki tekneyi.

BT: Bu işin olmazsa olmaz bir parçası da kurulan hayaller ...
Saygın: Kesinlikle. iş yerimde, benim sandalın resmini duvara asıp, altına da boat show'dan aldığım bir Hunter 340 resmi koymuştum."Böyleydi; böyle olacak" diye yazmıştım.Tamamen raslantı idi; o zaman 'Hunter 34' aramıyorduk tabii. Bizi çok aşıyordu ama tekneyi sevmiştim. 10 sene öylece o resimlere bakarak motive etmiştim kendimi.

BT: Yani çok sınırlı bir deneyim söz konusuydu aslında Amerika macerasından önce. Ne tür belgeler ve sertifikalar edindiniz bu arada?
Saygın: Ankara'da ODTÜ'de amatör denizci belgemizi aldık. Bir de telsiz operatörlüğü belgem var. Kamuran da aynı belgeleri aldı.

BT : Yacht Master, Over Ocean certificate, International crew, ne bileyim bu tür belgeler de yok yani! Ünlü deniz kurdu hocalardan alınmış kurslar, sertifikalar falan olmadan mı kalkıştınız bu işlere?
Saygın: Valla işte hepsi bu. Hem ben sana bir şey söyleyeyim mi? Bu belgeleri dünyada kimsenin sorduğu, iplediği falan yok.Bir Yunanistan, bir Türkiye'de var. Ne belge ne ehliyet soruyorlar dünyada. Bizim buraların dışında kimsenin aldırdığı yok. Sen okyanusa çıkmaya kalkıyorsan ve eğer deli değilsen, bildiğin birşey vardır diyor adam. Pasaport, vize tamamdır. Gerisi sana kalmış; ölmek istemiyorsan,öğreneceksin. Belgenin var olması, öğrendiğin anlamına da gelmiyor zaten.


BT: Anlaşılmıştır. Yani gerçekten alt yapı başlangıçta pek de sağlam gözükmüyor. Neyse dönelim tekne hayallerine?"
Saygın: Bir yandan para biriktiriyor, bir yandan da tekne arıyorduk. İnternet sayesinde dünyanın her yerinde, dört yıl boyunca bakınıp durdum. Sonunda Amerika'da bulduk aradığımız tekneyi.

BT: "işte benim 'Tay'ım" mı dediniz? "iyi de kardeşim burası Amerika, orası Türkiye. Arada koca bir okyanus var. Ne işiniz var buralarda? Oradan bir tekne alın" diyen olmadı mı size?
Saygın: Oldu valla. Ama bunlar beni çok kızdırdı, daha da hırslandırdı. "Olur kardeşim, bal gibi olur" diye düşündüm "Ben gelir, alır, getiririm tekneyi memlekete!" Çok bilmişlere çok kızarım. Her şeyi bilen bazı adamlar, durmadan sizi engelleyecek bir şeyler söyler.

BT: Ama seni olumlu motive etmiş aslında.Sonuçta sizin hikayeniz, "Bir tekne buldum, alıp geleyim memlekete" durumu. Tek fark, arada bir okyanus olması. Hemen alıp yola çıkmadınız ama ...
Saygın: Tabii ki hayır, deli değiliz ya. Çılgın gibi atlamıyoruz tabii her şeye. Aldığımız riskler hep ölçülü idi aslında. Tekneye yerleştik, iyice alıştık,eksiklikleri tamamladık, bilgi topladık, insanlarla konuştuk falan. Bu da bir ay sürdü. Sonra da kuzeye doğru bir deneme gezisine çıktık. Hem işi iyice öğrenelim, hem de tekneyi tanıyalım istedik. Dört ay sürdü bu tur. Okyanusu tanıdık. Olmadık işler geldi başımıza.


BT: Denizle macera yaşamak isteyen erkek genellikle  eşini ikna etmekte sorun yaşar. 'Kadının karadaki bağlantıları, güvenlik arayışı, konfor ihtiyacı, her zaman onun elini ayağını biraz tutar' şeklinde bir genel kanı vardır. Kamuran ne diyecek bu konuda?
Kamuran : Bizde öyle olmadı. Ben de bu macerayı yaşamayı çok istedim. Sırf bunun için korkularımı yendim. Bende hem deniz korkusu hem de yükseklik korkusu vardı.Acayip deniz tutar beni. Yolda dokuz ay boyunca ilaç kullandım. Kolay bir şey değildi doğrusu; bir sürü yan etkisi var. Hepsine katlandım. Yüzmeyi Saygın'dan öğrenmiştim ama denizciliği birlikte öğrendik. Tüm korkularımla savaşıp yenmeye çalıştım. Bu seyahat her zaman
ortak bir hayaldi. Desteklemekten öte,ben de onu teşvik ettim. Bu ikimizin de çok yapmak istediği birşeydi.


Saygın: Kamuran'ın durumu ile ilgili ben de birşeyler söylemek istiyorum. O çok akıllı uyumlu, zeki bir kadın. Oldukça da cesur.
Teknede ben ne yapıyorsam, hepsini o da yapabilir. Ben ne biliyorsam, o da bilir. Bizim teknede iş bölümü yapan bir ekipten çok, her işi herkesin yaptığı iki eşit nitelikli kişi var. Genellikle hanımların yaşadıkları sorun, bilgi eksikliğinden ve eşe güvenememekten kaynaklanıyor kanımca. Adam denizcilik Oynarken,hanımlara yine ev hanımlığı işleri düşüyor çoğunlukla.
Kamuran: Biz bu maceraya 25 yıllık beraberlikten sonra başladık. Onu heryönü ile yeterince tanımış ve güvenmekteydim. Geçmişte yaptıkları güvenimin kanıtı idi zaten.


BT: Yola çıkarken teknedeki en önemli eksikler nelerdi?
Kamuran: Var olanları saysak daha kolay olacak.Neler eksik değildi ki?
Saygın: En önemli ikisini söyleyeyim: rüzgar dümeni ve can salı. ikısi de olmadan olmaz. O fırtınaların içinde otomatik pilot çalışmıyor. Günlerce dümen tutmak zorunda kalıyorsunuz, öldürücü bir iş.
Can salı yerine de botumuza güvenmiştik ama o da ilk günden altı açılınca, katlayıp,kaldırmak zorunda kalmıştık. Serpinti körüğümüz de yoktu. O da önemli. Olmaması bize bayağı zorluk çıkardı.

BT: Miami'den çıkıldı yola. ilk hedef neresiydi?
Saygın : Bermuda'ya, bu yol sekiz gün sürdü. Sonra Bermuda ile Azorlar arası okyanus geçişi; 25 gün, kimseyi görmeden kesintisiz gidildi. Azorlar'dan sonra sekiz günde Portekiz'e varıldı. Böylece Avrupa'ya gelinmiş oldu. Sonrası Balear Adaları, Sicilya ion Denizi, EgeDenizi derken memleket.


BT: Ne kadar sürdü bu yol?
Saygın: Amerika'da dört ay dolandık; dört buçuk ay da yollarda geçti. Toplam sekiz buçuk ay. Ancak Azorlar'da bir ay gezdik. Yani kesintisiz qelsen, har har iki ayda gelirsin. Gelirsin ama canın da çıkar.


BT: Yolculuğun en önemli ayağı hangisiydi?
Saygın: Okyanus geçişi idi. Korkunç bir şeydi. Fırtınalar yakamızı hiç bırakmadı. Otopilot tamamen devre dışıydı; 15 gün boyunca sürekli nöbetleşe dümende idik. Üstümüzde dev dalgalar kırılıyordu. Sağdan soldan depolara, havuzluğa sular giriyordu; hatta bir keresinde kamaraya da girmişti.lslanan elektronikler devre dışı kalmıştı. GPS de bozulmuştu. Ana yelkeni de kullanamıyorduk, mandarı sıkışmıştı, açamıyorduk. El GPS'i ve cenova ile Azorlar'ı bulmuştuk. Ağrımayan yerimiz kalmamıştı. Tekne anormal gürültüler çıkararak titreyip duruyordu.

BT: Başınıza gelen berbat durumlar nelerdi? En berbatı hangisi idi?
Saygın: En kötü şey bir ara akülerin boşalması olayı idi. Bütün sistemler susrnuştu. O yüzden karaya oturduk ya işte. Bu okyanustaki fırtına da sayılabilir tabii.
Kamuran: Bence en kötü şey Saygın'ın mandarın ucunda sallanmasıydı.



BT: Anlamadım Saygın'ın ne işi vardı mandarın ucunda?
Saygın: Atlantik geçişi sırasında fırtınanın ortasında ana yelken mandarını elimden kaçırdım.Yakalamak için emniyet kemerimi çözüp, zıplamaya başladım. Derken mandarı yakaladım ama bir dalga geldi ve ben teknenin dışına uçuverdim. Tek elimle de mandarı sıkı sıkı tutuyordum. Allahtan denize tam düşecekken, tekrar salıncak misali geri gelerek bumbaya çarpıp teknenin içine iniverdim.
Kamuran : Korkunç bir şeydi. Bir an Saygın gitti sandım. Emniyet kemerini çözmesi affedilmez bir hata idi. O anı asla unutamam.

BT: Denize düşseydi dönüp alabilir miydin Saygın'ı?
Kamuran : Almak için her şeyi yapardım ama korkunç bir ortam vardı dalgalar fırtına falan ...

BT: Geldikten sonra neler yaptınız?
Saygın: Yol boyunca sekiz buçuk ay hep teknede yatmıştık. Bir gece bile dışarda kalmamıştık. Artık deniz insanları idik, evimiz tekne idi. Büyük dünya turunu planladığımız için kara yaşantısı ile pek ilgilenmedik. Yılda neredeyse 300 gün teknede yaşadık. Yol boyunca yaptığımız masraflardan kaynaklanan kredi kartı borçlarımız vardı biraz. Düzenli gelirlerimizle bir buçuk yıl onları ödemek için bekledik. Sonrasında da yeni yolculuk için birikimlere başladık.



BT: Denizde neler yaptınız?
Saygın: Sahillerimizde hemen her yere gittik. En önemlisi 2007 EMYR'e katıldık. Orada iki teknenin ekip lideri olarak görev yaptım. iki buçuk ay sürdü. Bu fevkalade başarılı bir organizasyondu. Herşey tıkır tıkır çalışıyordu. 80'e yakın tekne vardı, dördü Türk'tü. Hem çok keyif aldık, hem çok iyi dostlar edindik.

BT: Büyük dünya turu dediniz? Bu dünya turu motivasyonu nereden geliyor? Neden riskler alıyorsunuz yeniden?
Saygın: O bambaşka bir şey. Bu açık deniz tutkusunun ne olduğunu oralara gitmeyen bilmez. Bu, bir çeşit virüs.Uzun seyir yapmanın zevkini hiçbir şeyde bulamıyorum. Engin sular, sonsuz gökyüzü, ortada siz. Kendinizle baş başa sonsuzlukta gidiyorsunuz. Tabii değişik ülkeler, değişik insanlar tanımakta önemli. Değişik denizler göreceğiz, başımıza değişik olaylar gelecek, onlarla başa çıkmaya çalışacağız. Kendimizi aşmaya çalışacağız. Az şey mi bunlar?



BT: Anlattıklarınız biraz genç işi değil mi? Artık ilk okyanus geçişine göre daha yaşlısınız. Yaş olmuş 62. Sizin yaşınızdaki çoğu insan hastalıklarla, panik ataklarla uğraşıyor. Sizin panik ataklarınız, korkularınız, sağlık sorunlarınız yok mu?
Saygın: Açık deniz seyahatlerinde iki şey önemli; birincisi fiziki sağlığınızın iyi olması, ikincisi ve daha önemlisi de psikolojinizin yerinde olması. Denizde çok zor anlar oluyor. Açık deniz geçişlerinde, ayın olmadığı gecelerde, her yer kapkara; sadece pusulaya bakarak sonsuz bir boşluğa gidiyorsunuz. Fırtınalı günlerde,gündüz deli gibi dümen tutup canınız çıksa bile, akşam paydos edip yatağa giremiyorsunuz, aynı mücadele günlerce sürebiliyor. iki kişiyseniz, ikinizin de her zaman sağlığına çok dikkat etmesi gerekiyor. Tedbirlerin alınması, risklerin öngörülüp bertaraf edilmesi çok önemli. Sağlık kontrollerimizi aksatmadan seyahate hazırlanıyoruz. Sonrası cesaret ve tevekkül.

İşte böyleki böyle canım followırlarım. 
Okuduğunuz "TAY röportajı", Mart 2009 Navigasında yayınlanmıştı. 
Hazırlık sırasında, Merdinler çifti ile iki gün geçirdik. Bazen deli bir sağanak altında bir kafeteryada, bazen güneşli bir havada teknelerinin havuzluğunda, bazen de salonunda sohbet ettik. .

Olup bitenler 2000'li yılların başında yaşanmıştı.. 
Herkeslerin kolay kolay cesaret edemedikleri bişeyi basitçe yapmışlardı. Şimdilerde işler daha kolay görünüyor ve ne güsel ki okyanuslarda daha çok insanımız var artık.

Onlar basitçe denizdeydiler. Basitçe teknenin üstüne çıkmışlardı ve basitçe okyanusu geçip, memlekete gelmişlerdi.

Bu ne anlama geliyor? Basitçe olması yani. 
Anlamı bence büyük. Onlar denizcilik aleminde ortalıkta çokça gördüğümüz 'tuzlu su baronları'ndan değillerdi. Hani şu 'denizci doğmuş', 'yarı tanrı', 'üstad' denizcilerden, bir ellerinde cenova iskotası öbür ellerinde vinç kolu ile doğan üstün tayfadan değillerdi..

Onlar benim gibi, sizin gibi sıradan insanlardı. Yaşları kemale gelmişti,deneyimleri yoktu, caf caflı üstün denizcilik belgelerine sahip değillerdi, paraları kısıtlı idi, sıradan ve üstün donanımları olmayan bir tekneleri vardı.

Ama başardılar.

Tekneleri olsun ve gezsinler istiyorlardı. Basitçe bunu yaptılar. Herkese de bunun olabileceğini gösterdiler. Bizim gibi kem küm eden,yazılıp çizilenleri konuşulanları duydukça cesaretleri kırılan ve 'yapamayız oğlum biz bu işleri' diyerek vazgeçen insanlara cesaret verdiler.

Denizde gezmenin, 'üstün özellikler' gerektirmediğini, istenmesi ve keyif alınması halinde, iyi planlama ve akıllı risk yönetimi ile başarılabilecek bir şey olduğunu kanıtladılar.

Sadun Hoca ile başlayan, vizyon aşılayan, heyecan yaratan, denize doğru harekete geçiren, cesaret veren denizci büyüklerimiz arasındaki yerlerini de çoktan aldılar.

Olağanüstü bir macerası olan, olağan insanlardan oldular.

Çok teşekkür ediyorum. Hem öğrettikleri için, hem verdikleri ilham için, hem de bu röportaj için. Dilerim her zaman hep istedikleri yerlerde olurlar.



2 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu macerayı 2005 yılı Yelken Dünyası dergisinde okuyup hayran olmuştum ve Cüneyt abi nin tabiri ile bir kaç tuzlu su baronu ciddi eleştiride bulunmuştu donanımsız tekne-tecrübesiz mürettebat diye..
    Haklı tarafları(rüzgar dümeni,can salı,ssb telsiz) olmak ile beraber yine yazarımızın dediği gibi böyle uzun seyirler iyi planlama ve akıllı risk yönetimi ile yapılabiliyor,yabancı gezginler de çok görmüşlüğüm var..
    You tube dan takip ettiğim Blue Horızon-Fatih Aksu kaptan 35 feet Jeanneau ile Cape Verde-Barbados geçişini 16 Ocak-5 Şubat arasında 19 günde tamamladı bildiğiniz cruıse kıyı teknesi işte..
    Bir süredir araştırıyor ve gözlemliyorum aslında ABD den inanılmaz uygun paralara 80 li 90 lı modeller de okyanus geçmek için imal edilmiş çok sağlam ve donanımlı tayana,morgan,van de stadt,ısland pocket,cheoy lee leri alıp Orta Amerika (Guatemala) daki marinalarda çok makul paralara refit edip geziyor millet.. Çok mantıklı geliyor,hayatının macerası olur insanın dönüşte de hani hiç bir şey bilmiyorsan takıl ARC cilerin peşine Portekiz'e kadar getirirler diye düşünüyorum :)

    YanıtlaSil