4 Mayıs 2020 Pazartesi

- NE Mİ ALDIM ? (2)

Ne diyoduk?
"Tahta olmayacak maalesef" diyoduk.  Kolayına kaçıyoruz yaş itibarı ile malumunuz. 40'lı yaşları geride bırakmışızdır netekim.  Demek ki fiber olacak.  Bu tamam..
Gelelim öbür soruya..
Peki yelkenli mi olacak ?
Buyurun bakalım. Bi milyon dolarlık soru size..



Nerde diyoduk bunları?  Bu dizimizin bir önceki bölümünde. Okumadıysanız yandaki menüde bulabilirsiniz. Açın okuyun. 
Çok şey kaybedersiniz okumadıysanız. Söyliim de günah benden gitsin..

Eveeettt..
Ne yalan söyliim yelkenli iyidir anacım. Onun da hastasıyız vesselam..



Yel üfürür su götürür gidersin sessiz sedasız, masrafsız yakıtsız, çevreye zararsız, gürültüsüz patırtısız, beleş beleş masrafsız.

Bakın bundan 10 yıl önce ne yazmışım bi sanal basın mevkutesinde:
Tabii o zaman yaş 25, bilemedin 35, çok çok 45; o zamanlar, bünye genç.



Dinleyelim bakalım genç BT beyi; ne demiş:
"Kesinlikle motoryatçı değilim..
Bunu defalarca deneme fırsatım oldu.
Çok canım sıkılıyor o tür teknelerde. Yol boyunca haldır haldır gidiyorsun. Yapılacak hiçbir şey yok..Yayıl dur.. Gitmenin bir keyfi vardır denizde; bunlar da öyle bir zevk alamıyorsun..
Çıkayım bir tur atıp döneyim diyemezsin. Çıkıp ta ne yapacaksın..Yakıt harca dur..

Halbuki vinçlere dokunmalısın, iskotalarla uğraşmalısın,trim denemeleri yapmalısın,
"öyle gitsem ne olur? böyle gitsem ne olur?” diye çabalayıp durmalısın..
Yolunda giderken her şey, bozup bir daha düzeltmelisin..
Sen bişiler yaptıkça tekne sana geri besleme vermeli.. Onu hissetmelisin.. Riskler almalısın,durmadan problem çözmelisin.



Satranç oynarken aldığım hazza benzer bir şeyler var yelken yapmakta..
Ön göreceksin ,hesap yapacaksın karşı hamleleri planlayacaksın falan..
Hareket edip duracaksın. Sağa yatacaksın sola geçeceksin, sola yatınca sağa geçeceksin.. Halatları çekiştireceksin. Bumbaya dikkat edeceksin . Gözün sürekli aletlerde olacak.

Rüzgarı ayarlayacaksın ,yönüne hızına bakacaksın. “Şu rüzgarda bu hızla gittim” geyikleri yapacaksın. Daha az rüzgarlarda daha hızlı gitme akılları bulacaksın..



Rüzgar durmadan değişecek, sen de hayda baştan trim işine girişeceksin.. 
Orsaya kaç derece girdim, hangi rüzgarda ne kadar bayıldım muhabbetleri yapacaksın.. 
Sağanaklar bastıracak, telaşlanacaksın “tutamıyorum karşılamıyor” diye heyecanlanacaksın. 
Kısacası altındaki şeyle bütünleşeceksin. Onun bir parçası olacaksın. O sen olacak, sen o olacaksın..

Dümen tutmak neymiş anlayacaksın.. Ne otomobil, ne de motoryat “dümen tutmak” dediğimiz şeyin zevkini almana yeter. Onu yelkenlide anlarsın..




Sessiz ve bedava gitmek anlaşılmaz bir hoşluktur..
Pervaneden gelen bir küçük vızıltı bile rahatsız eder seni.. 
Allahın rüzgarı ile yürüyüp gidersin. Her yere giderken paralar ödemeye alışmış çağdaş bir insan olarak, bu duygu acayip garip gelir adama..
Zamanda yolculuk yapıyormuş duygusu gelir insana. Bin yıl önceki atalarla aynı şekilde seyahat ediyorsundur sanki.. 

Bir şeyler seni alır ve gerçekten koparır tüm dünyanın karmaşasından. Yani ben yelkenciyim dostlar..

Sonra nedendir bilinmez. Denizde giden şeyde yelken olması lazım gelirmiş gibi bir duygu oldu içimde hep.. Sanki başkası güvenli değilmiş gibi.. Altta salman yoksa devrilecekmişsin gibi gelir..

Direğin tepende değilse, yelkenlerin orada değilse, kalıp kalacakmışsın gibi denizin ortasında..

Gerçi hiç böyle bir şey başıma gelmedi ama ; En kötü havalar için, son durum planı olarak, hep kendime şöyle cesaret vermeye çalışırım: “cenovayı mendil kadar küçültürsün, girersin kabine, kapatırsın kapıyı bacayı, sallan yuvarlan, öğüre böğüre beklersin fırtınanın geçmesini.” O tekne nedense bana batmayacakmış gibi gelir.. 



Tabii motoryatların da bir hesabı kitabı vardır; biliyorum ama bana nedense güven vermiyor işte.. Psikolojik yani..
Sonra bir de yelkenci olmak havalı bişi.. Daha bir denizci duruyor.. 
Yelkencilerde hissedilen o hafif pejmürde, dağınık, yorgun,sportmen imaja hastayım.. 



Daha bilge, filozof, görmüş geçirmiş bir hal var adamlarda.. Sakinler,boşvermişler, sabırlılar, alçak gönüllüler, vericiler.. Gösterişsiz, sade ve basitler.. Ya da geleneksel olanları eski denizciler böyleydi diyelim.

Gerçi şimdiki bağzı yelkenciler pek havalı. Yarışlarda felan cakalarından yanlarına yaklaşılmıyor.
Hani maslak sırtlarında, göğsünde timsah resmi olan bi gömlek giymiş adam, kendini Paris banliyölerinde tenis oynayan seçkin Fransız burjuvası zanneder ya; bunlarınki de öyle bir şey.. Alacalı bulacalı kırmızılı sarılı havalı ceketler tulumlar çizmeler çekip altlarına havalarını basıyorlar aleme. Dağılın okyanuslar aslanı geliyor tiribindeler bilhassa.



Neticeten yelkenciliğin ruhsal durumunu gerçek imajını derin anlamını da severim vesselam."

Böyle yazmışım o zamanlar.. Yaa gençlik işte neler söyletiyo adama.
Bak muhabbet nerden nereye geldi. İnsan ne oldum dememeli ne olucam demeli harbiden canım followırlarım. Zamana, mekana , yaşam tarzına, yaşa, sağlık durumuna, ekönömiye bağlı olarak değişiyo insanoğlunun akılları kişilikleri vesselam.

Ne demiş bir Türk büyüğü?
"Dünle beraber gitti ne varsa söylenmiş düne dair cancağzım / şinci yeni şeyler söylemek lazım."
Doğrudur..
Her an bir küçük değişkenin değişmesi bir çok şeyi dönüştürebilir..

Bak bi hikaye annatayım size.
Yıllar önce bir aralar, Bodrum'da Milta Marina da, yat kulubun önünde, en dipte, balıkçı teknesinden bozma, saç, pek te iyi görünüşlü olmayan trawler desen değil, motoryat hiç değil bir tekne dururdu.


Konumu itibarı ile yerinden çıkması çok zor görünüyordu.
Zaten bir yerlere gidecek bir hali de yokmuş gibi duruyordu.
İçinde yaşlıca bir amca, tek başına yaşıyor gibi idi..
İlk bakışta insana “işte eski tüfek vazgeçmişlerden biri” dedirtecek bir durum vardı ortada..
Teknenin adı “Aydede” idi.

Sonra bir gün dergilerden birinde, bu tekneyi ve sahibini anlatan bir yazı gördüm. Dibim düştü.. Fena halde uyandım.
Benim "yaşlı amca" diip es geçtiğim adam kimmiş dersiniz?
"Eralp Akkoyunlu" ustamız değil miymiş.
Canım yavv..
Bilmem kim olduğunu anlatmama gerek var mı ?




Kendi yaptığı bir tekne ile, kaç kez okyanuslar geçen, çok değerli denizci büyüğümüzdür kendisi.
Dünyayı dolaşan beşinci Türk gezginidir. "Deniz Çingenesi" adlı harika kitabın yazarıdır.



Colombia universitesinden doktoralı bilgisayar hocasıdır. Bir yandan ders verirken, hafta sonları ve geceleri kendi elceğizleri ile tamamlamıştır teknesini.



O tekne de namı ile maruf "Yosun" yelkenlisidir.
Bildiniz Yeşim ve Tonguç Tokol çiftine dünyayı gezdiren tekne.




Neysse..
Eralp hocamız teknesini onlara hediye ettikten sonra bu saç tekneye yerleşmişti işte..
Yelkenciliği yelkenli tekneleri bırakmıştı.
Bu konuda çok ta güzel bir değerlendirmesi vardı.
Artık rahat etmek istediğini söylüyordu özetle.
Yelken felan neyimle, merdivenlerle, dar alanlarla, halatlarla, iskotalarla, mandarlarla, vinçlerle uğraşmak istemediğini anlatıyordu; helecan stres gerginlik yeter diyordu zannımca. Bünyeyi huzura almıştı netekim..

Eh o koskoca 7 denizler kaptanı böyle düşünüyorsa, bu garib yazarınızın yelkencilik maceralarından her an cayabilir olması da olasıdır bittabi canım followırlarım.
Yaaa işte böyleki böyle.

Öyle dedim işte kendime; "Yaşlılık gelmiş bedene ne halt etsen nafile.."
Beyin her ne kadar 25 yaşını geçemiyorsa da, bünye 45'i geçmiştir neticeten.

Öte yandan bi de şu var tabii:
Kullanmayacağın donanımlara neden para yatırasın ki?

Aaa çok uzun olmuş yine bu yazı yavv.
Onu da bir sonraki yazıda  konuşalım canım followırlarım, öperim, kaçarım, herkeşlere sıkı sıkı sarılırım.
Kalın takipte.

2 yorum:

  1. Haldun abi anlatmıştı. Rahmetli Sadun abi katamaranı ile yaşadığı günlerde ileri yaşlarda içinde yaşamak için en uygun teknenin trowler olduğunu söylemiş. Bilin bakalım Haldun abimiz şu an genç olmasına rağmen neyin içinde geçiriyor günlerini.

    YanıtlaSil
  2. Ha şimdi anladım mailimi yazınca onay veriyorsun demek. Madem öyle buradan Haldun Sevel abimden de kendisinden izin almadan bana anlattığı bir anısını naklettiğim için özür diliyorum. Gerçi kendisinin de Sadun ağabeyimiz ile yaşadığı anılarının özel olanlarını da kimse ile paylaşmayacağından şüphe duymam.

    YanıtlaSil