Yine blog şeysini sallamışınız canım followırlarım..
Yazı dizimizin ilk iki bölümü dağıtmış reytingleri.
Dizi mekalemizi okuyonuz, paylaşıyonuz, yorum yapıyonuz; şahanesiniz.
Tıklayan pamaklarınız dert görmesin.
Ama var ya, ben de hakketen güsel yazıyorum yani.
Yazdım mı yazarım hani.
Şöyle bi okudum da yazdıklarımı çok beğendim netekim.
Hayranıyım kendimin vesselam.
Eski bölümleri okumadıysanız çok şey kaybetmişiniz demektir. Yandaki menüden tıklayın başlıklara orada var hepsi anacım.
Nerde kalmıştık ?
"Yelkenli mi, motorlu tekne mi"diye kaynatıyoduk.
Bir önceki yazıyı bitirirken "Ayrıca bir de kullanmayacağın donanımlara neden para yatırasın ki? sorusu var" demiş tüymüştük.
O yazıda büyük usta "Eralp Akkoyunlu" ustamızdan bahsetmiştim.
Bu yazıda da bir başka büyük ustadan, "Sadun Boro" hocamızdan söz edeceğim.
Eralp kaptan yaşlılığında ünlü yelkenlisi Yosun'u bırakıp, motorlu teknesine geçmişti.
Sadun hocamız böyle yapmadı. Yelkenliden vazgeçmedi. Fakat o da kıymetli teknesi "Kısmet"te yaşamaya devam edemedi ve onu bırakıp bir katamarana geçti.
Geçtikten sonra ne kadar yelken yaptı bilmiyorum ama katamaranı düz ayak olduğundan rahat alanlar sağladığından biraz daha konforlu olduğundan seçtiğini biliyorum. Genelde "Sonbahar" adını verdiği katamaranını bir trawler ya da bir motoryat gibi kullandığını tahmin ediyorum.
Hadi itiraf edelim şimdi.
Valla hepimiz böyle yapıyoruz. Her ne kadar "yelken iyidir" diip, atıp tutuyorsak ta çok sayıda amatör denizci, şordan boraya kısa mesafelerde giderken yelken açmaya üşeniyo. Genellikle kuru direk gidiyorlar, "yelken açacağım" diyenler de çoğunlukla bir tek cenova açıp, motor yelken gidiyollar.
Eh genellikle de koydan koya yakın mesafelere gidiliyo.
Bi de tekne ahalisi meselesi var.
Teknede hanımlar, yengeler, çoluk çocuk, torun torba oluyo genellikle.
Kör olası güvertede evladı ayal olunca muhabbet kaynamaya başlıyo. "Yelkenle git ama tekneyi yatırma", "sert rüzgar olmasın sallama", "sağa sola gidip yolu uzatma", "canımız sıkılıyo yavaş gitme" gibisinden yelken kafasıyla bağdaşmayacak talepler geliyo.
Ayrıca halatlar, direkler, bumba, vinç kolları, o bu şu derken teknede oturacak yer kalmıyo; kalsa da millet orda oturmaya sıkılıyo, halkımız sağdan sola kıpraştıkça da tehlikeli durumlar oluşuyo.
Bi te tente mente açamıyosun, minder neyim koyamıyosun yelkenle giderken genellikle. Beyin çorba oluyo güneşin altında, popolar nasır tutuyo kızmış plastiklerin üzerinde.
Çoluk çocuğu bahane ediyoz ama yaşlandıkça sende konfor arıyosun vesselam.
Bi de gidilen koyda yer bulma meselesi var. Dedik ya "uzun yolcu diiliz, genellikle koydan koya gidiyoruz" diye.
Yelken açmak için rüzgar beklemek lazım. Ee bizim buralarda rüzgar öğleden sonra çıkıyo. Bekleyip öğleden sonra çıksan, gideceğin koya akşamüstü gidiyosun, her yer dolmuş oluyo.
En güseli sakin havada sabah erken çıkıp, bir sonraki koya adabınca yerleşmek ama o zaman da yelken kullanılmıyo rüzgarsızlıktan.
N'apiim neticeten çıkıp yüzlerce mil gidemiyosun bizim hayat tarzımızda.
Çok çok Gökova, Hisarönü, Marmaris koyları, Göcek felan yani.
O da koydan koya, adım adım, yavaş yavaş. Koca armayı boşuna taşıyosun tepende neticeten.
Tabii bu durumda yelken teknelerindeki motorlar da gereksiz yere saat yapıyo. Teknelerin üzerindeki onca para harcanmış, bi dünya donanım da yatıp duruyo. Direkler, teller, halatlar, vinçler, makaralar süs gibin duruyollar durduğu yerde.
Yelkenli tekne tasarımının vazgeçilmezleri olan, derin salmalara, dar alanlara, yavaş motorlara, kullanışsız güvertelere, konforsuz havuzluklara katlanmak ta cabası.
Çok pahalı kocaman yelkenli teknelere verecek paramız olsa bunların hiç biri sorun olmaz bittabi canım followırlarım.
Fekat heyhat, kör olası hayat yüzümüze gülmemiş anacım, şahsımızda cep delik cepken pek delik.
Ne diyo ekonomist büyüklerimiz?
"Ekönömi sonsuz ihtiyaçları sınırlı olanaklarla karşılama becerisidir."
O zaman ne diyorum ?
Az kullanacağımız onca yelken donanımına bunca para vermektense, sınırlı kaynakları, kullanabileceğimiz şeylere harcasak diyorum.
Sonuç olarak utana sıkıla, üzüle dertlene, ayıla bayıla yelkenliden vazgeçiyorum; bu yaşta bu hayat tarzı ile direksiz yelkensiz teknelere yöneliyorum.
Bak meselenin bi de şu tarafı var:
"Hangi tekneyi alalım" diye soranlar oluyo bağzen, beni adam yerine koyup ta bişi bildiğimi düşünüp ciddi ciddi arıyollar..
Ben de uzman uzman takılıp, onlara iki soru soruyorum önce:
1- Hayat tarzını, tekneyle ne yapacağını anlat diyorum.
2- Kaç paran var diyorum.
Ama haklı diil miyim yani?
Hayat böyle canım followırlar ; "bana hayat tarzını söyle, sana alacağın tekneyi söyleyeyim" demiş bir büyük Türk büyüğü.. Bu ben oluyorum binaenaaleyh.
İnanılmaz zengin seçenekler var bu bakımdan, insanoğlunun ve teknolocinin sınırı yok alemlerde anacım.
Limit gökyüzü..
Her talebe, zevke, heyecana göre bi yüzen şey var vallahülazim. Yoksa da tarif edersin yaparlar o kadar öyle.
Burada sorun esas olarak ekönömik.
Sen paradan haber ver. Para var çözüm var neticeten. Paraya döneceğim. Şimdilik hayat tarzı şeysine odaklanalım.
Soru şu:
Napıcaksınız bu tekneyi?
İçine yerleşip, denizde yaşayanlar kulübüne mi üye oluciiz?
Yoksa senede 100 gün, okyanus dere tepe horda borda gezip, sonrasında eve mi döneceğiz?
Yoksa bir marinaya bağlayıp, yılda iki kez birer hafta turlayıp, sonra terk mi ediciiz bütün yıl?
Yarışlara ralli lere mi katıliciiz?
N'apiciiz?
Kişi kendini bilmek kadar irfan olmaz canım followırlarım. Durumu analiz edip ona göre bi tekne seçmeli.
"Bi tekne alayım her bişiyi yapayım" dedin mi yandı gülüm keten helva.
Çil çil dolarları gömersin mavi sulara. Hiç kullanmayacağın özelliklere para harcayıp gereksiz yatırım yaparsın. Para çoksa sorun değil de, yoksa olmaz, yazık olur yatırdığın paralara.
Alalım benim durumu.
Uzun uzun teknede turladığımız günler geride kaldı artık.
Eskiden iyiydi, çıktık mı epi gelmezdik, o zaman "Karabiber" vardı; gayetlen rahattı, içinde yayılırdık.
Tekne büyük, tanklar büyük, dolaplar büyük, buzdolabları çifter çifter, mekanlar geniş, tuvaletler banyolar rahat idi.
4 dönüm bostan yan gel yat Osman hesabi.
Şimdi karadayız çoğunlukla. Uzun seyahatlere daha az gidiyoruz, senede bir iki, bilemedin üç.. O da kısa kısa. Birer hafta felan. Taş çatlasa Hisarönü Gökova.
Ama her gün teknede olalım istiyoruz. Ya kıçında oturalım marinada dostlarla, ya günü birlik turlar yapalım, yaz geldi mi de suya girmeye gidelim güsel bi koya diyoruz.
Evde otutururken tembel tembel, hadi dedik mi şıppadanak bizi denize çıkarsın istiyoruz. Hani arabaya binip, köşedeki yalı kahvesine çay içmeye gidiverip dönüvermek gibisinden.
Tekneyi çıkarmak yanaştırmak sorun olmasın, tek kişi kullanabilsin, pırt diye gidelim tık diye dönelim istiyoruz. Kontağı açtın mı gitsin, tenteyi örttün mü otursun beklesin diyoruz.
Her yere girsin, sığ sularda eğlensin, gerekirse plaja çıksın, kalabalıklardan kaçıp sota sularda eğlenebilsin istiyoruz.
Bir saatlik bile olsa çıkmaya üşendirmesin, hazırlık neyim gerektirmesin, halatı attın mı gitsin, bağladın mı dursun diyoruz.
Yaşlılık ya o bakımdan.
Diyelim ki 40 ft'lik bir jeanneau aldın. Bastırdın dolarları kocamana sahip oldun. Zor işin.. Günübirlik kullanım için gereksiz masraf, kullanılmayan donanım, üstelik koca tekne yorgunluk sıkıntı..
Haftalık geziler için iyi de, yılın tüm diğer günleri taşı dur armayı tepende, gezerken ne kadar yelken açarsın o da başka mesele..
Diyelim ki bir "Beneteau Antares 8" aldın ..
Motosiklet gibin tekne işte sana; pırt pırt gezersin günü birlik kullanımlarda.
İki üç gece de yatarsın yani içinde.
Bilmem annatabildim mi derdi mi?
Yani hayat tarzı meselesi mühim canım followırlarım.
Bir sıkımlık barutun varsa diyorum, hedefi belirleyeceksin diyorum, eyice nişan alıp ona göre ateş edeceksin diyorum.
Gidiyorum ben. Gidiyorum ama merakla bekleyiniz , döneceğimdir vesselam.
tek kelime ile muhteşem
YanıtlaSilCüneyt kaptan ihtiyarlık belirtileri bunlar yolumuz nasılda kısa kim uğraşacak yelkenle motoryat iyidir diyeceksin hayırlı olsun güle güle kullan.
YanıtlaSil