11 Mart 2020 Çarşamba

- YAVAŞ SEYİR MANİFESTOSU (1)..

Bunu ben yazdım. 
Ama sor bi nasıl yazdım. Feys şeysinde yayınladım. Yer yerinden oynadı anacım.
Onbinlerce görüntülendi, yüzlerce paylaşıldı. Hatta kesip biçip, kes yapıştır da yapıldı. Kaynaksız yayınlandı. Bittabi bu tür paylaşımlara çok bozuldum.
Neyssee..



Şöyle yazmıştım anacım:
Bilir misiniz bilmem ? Bundan yıllar önce Katalan denizci ve politik aktivist Joan Sol Perez ilk defa yayinlamış bu manifestoyu.
Bağzı katalan, ahşap ve küçük tekne sever tayfa oturup, kaleme almışlar. Alemlerde ilgi görmüş, bir çok dile çevrilmiş, denizlerde uzun ve hoşça vakit geçirmeyi, yavaş yavaş gidip yolculuğun, denizde olmanın, teknede olmanın verdiği hazzı doyasıya ciğerlerine çekmek isteyen iyi denizcilerin mottosu olmuş.
Bizim güzel Türkçe'mize de "Cem Gür" bey çevirmişti. Güzel çevirmiş, çevirmekle iyi yapmış kendisine teşekkür ederiz. Cem'cim kusura bakmazsa bu yazıda ben onun çevirisi üzerinden bağzı bozuklamalar yaparak az biraz güncelleitirerek, yer yer de itiraz ederek, bu metni çıkardım ortaya.
Tabii orjinal metni de üç dilde yazılmış hali ile en sonda yayınlayacağım panik yok. Neden üç dil demeyin malumunuz evrensel bi sayfayızdır vesselam.
Şimdi siz "tekne alıcam ama ne alsam, onu mu alsam, bunu mu alsam, motorunu neresine taksam, kaç tuvaleti olsun felan diye , bitmez tükenmez sorular sorup kafanızı bulandırıp, dağılıp dağılıp toparlanamıyonuz ya.
Bunlarla uğraşırken denizdeki hayatın güzelliklerini yaşamaya bi türlü adım atamıyonuz ya; bakın ne diyeceğim.
Önemli olan sahibi olmayı başarabildiğin teknenin tipi, tarzı, niteliği diildir anacım. Yeter ki yüzen bi tahtan olsun demiyo muyum her zaman ben? Öyle işte..
Felsefen şöyle olsun anacım:
Paran kadar olsun, küçük olsun, basit olsun ama seni lacivert sularda keyfince gezdirsin yeter. Boyunun, fiyatının veya donanımının, kürekli bir sandal veya büyük bir yat olmasının da hiç önemi yok.
Aslolan nedir biliyo musun?
Aslolan, senin teknen ve denizle kurduğun ilişkidir. Önemli olan onu diğer bütün sahip olduğun nesneler gibi görmeyip, sahip olunmuş bir nesne seviyesizliğine indirgemeyip, sana yaşattıkları hissettirdikleri ile bir bütün olarak değerlendirip, capcanlı özel bir ruh zenginliği yoldaşı olarak algılayabilmendir.
O bir taşıt aracı olmaktan çok öte, bambaşka bir zevk veren, unutulmaz deneyimler yaşatan, sana denizi, denizdeki yaşamı tattıran ama en önemlisi, sana seni ve dostlarını tanıtan bir yol arkadaşıdır vesselam.
Yol arkadaşı dediğime de bakma. Gezersen çok şahane olur, gez deryaları bittabi ama gezemesen de dert etme. Pasarelladan geçebildiğin sürece o sana pek şahane anlar yaşatır anacım.
Ama anın tadını çıkarabilmeyi bileceksin canım tayfa.
Teknen marinada, limanda, iskelede ya da alarga da bi koyda yatıyo olabilir. "Yatsın orda" demiyeceksin. Boş vakitlerinde çaycıda, çorbacıda, AVM'de, kahvede vakit öldürmeyip, kalkıp gidip tekneni açıp, kıçında yayılıp, içinde zaman geçireceksin.
Çayın, kahven, sevdiğin içecek ve atıştırmalıkların her daim hazır olacak mutfakta. Her an demir alıp, ufuklara sürecekmiş gibi tekneyi hazır tutacaksın.
Bi köşede unutulmuş, oynaman için vaktini bekleyen, pahalı bir oyuncak olmayacak teknen. Yaşam alanının doğal bir parçası olacak.
Üzerinde çalışıp uğraşacaksın. Orasını burasını elleyip, tamirini tımarını eksik etmeyip, aklayıp, paklayıp, temizleyip hazır tutacaksın. Emek vereceksin, öyle ki teknen de hayatında ortaya koyduğun eserlerden biri olacak.
Ne diyorlar: sevgi emektir. İşte bu emek , sen ve teknen arasında daha sağlam bağlar kurulmasına, onu daha çok sevmene önemsemene , onun da seni daha sıkı koruyup kollamasına yardımcı olacak.
Denize çıktığında aceleciliği, telaşeliği geride bırak. Koşuşturma curcuna, gerginlik medeniyet ortamlarında zaten diz boyu.
Denizde huzur sukunet ve gevşeme olmalı anacım.
Kasma kastırma.
Küçük bir tur bile atacak olsan, uzun bir yolculuk yapacakmışsın gibi, "git gidebildiğin yere" havasında, zamanla yarışırcasına diil de, dönüş saatine kafayı takmadan yola çık. Saati unut ve güneşin seni yönlendirmesine izin ver. Teknedeki yaşam denkleminden hız ve zamanı çıkartırsan geriye uzay kalır, o da denizin enginliği işte anacım..
Çoğu zaman öylesine çık yola.. Sabit rotasız ve hedefsiz ol.. Basitçe yelken yap. Kendini rüzgar ve denizin çağrısına bırak, doğa yönlendirsin seni.
Yolda mil hesabı yapmayı bırak bi tarafa. Gözün chart plotter da, şu kadar mil gittim, hızım şu kadar mil oldu, önümde şu kadar mil kaldı diye kurtlu kurtlu zıplayıp durma durduğun yerde. Ne geride bıraktığın ne de önünde kalan milleri düşün.
Bir yere gitmeyi takma kafana, hiçbir yere gidiyor ol bazen.
Sadece denizde olmanın, yolda olmanın ve anın zevkini çıkart.
Gideceğin yere varmış olmak değil, yolda oluyor olmak, gidiyor olmak zevklidir, bunun farkında ol sevgili tayfa.
Fotoğraf mı?
Ha o Aksona kaptanımız, minik tirhandilinin dümeninde; yelken deniz ve güneş keyfinde...

Mesela şu elektroniklere kafanızı takmanızı anlamıyorum anacım. Teknenin her yerini binlerce dolarlık elektronik seyir cihazları ile donatıyonuz ya ona çemkiricem şinci.
"Almayın yavv şunları" diyemiycem valla, paran varsa alacaksın tabi.. Para var, kolay çözüm var şeysileri..
Gerçi manifestonun orjinalini yazan Katalan gemiciler "unutun bunları" diyor ama, moderin zamanlardır anacım. Bendeniz görmemezlik edemiycem şimdi insanoğlunun pek faideli icatlarını. Öyle ya imkan varsa neden kullanmayalım di mi ama?
Fakat kafayı bunlara takıp, gezilerinizi, elektroniklerin arasına kafayı gömmüş, güzellikleri ıskalayacak şekilde yapmayın diyeceğim.
Alın, lazım olur ama dursun bi köşede. Fakat geleneği yaşamanın keyfini, zevkini ve güvenliğini ıskalamayın sevgili tayfa.
Bu "keyifli seyirler" işi eğlenceli bir oyunsa eğer, geleneksel seyir tekniklerini kullanabilmek te bu oyunun olmazsa olmaz bi kuralıdır vesselam.
Aletlere bağlı kalmadan denizde gidebilmeyi öğrenmelisin canım tayfa.
Havayı okumayı, temel meteoroloji bilgilerini, gözlem yapmayı, belirtileri değerlendirmeyi bilsen iyi olur.
Seyir sırasında nerede olduğunu saptayıp, kağıt bir harita üzerine işlemeyi, geleneksel haritalar, cetvel pergel felan rota çizmeyi, kara işaretlerini okumayı, parakete seyrini, pusula kullanımını, ilgili almanakları, çizelgeleri , pilot haritaları, pilot kitapları okumayı , hatta göksel navigasyon yapmayı bilsen iyi olur valla.
Diyeceksin ki "neden, hangi çağdayız bea?"
Neden olmasın yavv? Hiç bi işe yaramasa bile Alzaymır olmanı engeller, kafayı çalıştırır beyni canlı sıcak tutar. Malum yeni bişi öğrenmek iyi gelir bünyeye. Seyir sırasında da eğlenceli bi uğraş olur. Yaz çiz düşün, denizle havayla ilgilen, fenerleri burunları izle, seyir defterine yaz derken eğlenirsiniz vakit geçer.
Havayı koklarken burnun , etrafı kolaçan ederken gözlerin, rüzgarı hissederken sesleri dinlerken kulakların bayram eder; hayatın farkına varırsın bea.


Kısaca seyir sanatını öğren, fena mı sanatçı olursun işte bir tür.. Unutma canım canım tayfa gerçek denizcileri tanımlayan budur aslında. Her şartta kendine yetmeyi öğrensen iyi olur denizde. Her beklenmedik duruma hazırlıklı olmak lazım binaenaaleyh.
Tamam anlıyorum uygarlığın kitle iletişim araçları hepimizi esir almış durumda. Cep telefonu diye bişi icat etti insanlık. Gittiğin her yere her lanet olası şeyi taşıyorsun. Radyolar, TV'ler, müzikçalarlar, sosyal medya, dünyanın gazetesi-kitabı, filmler diziler hikayeler her yerde her zaman bir tık uzakta.
Kopamıyoruz, kendimizi soyutlayamıyoruz networkten.
Bi an bağlantımız kopsa kendimizi çıplak hissediyoruz. Ellerimiz kaşınıyo, parmaklarımızı nereye koyacağımızı dikkatimizi nereye vereceğimizi şaşırıyoruz.
Teknede en çok önemsediğimiz donanım , telefonların şarj ve bağlantı üniteleri oldu artık.
Ne diycem: Yapmayın. Her şeyi kapatın. Bağlantıları koparın. Network'un dışında kalın. Kısa bir zaman için bile olsa keşmekeşin, curcunanın, karmaşanın, gürültünün dışında kalmayı deneyin.
Sessizliğin sesini dinleyin bir tek. Denizin şırıltısını, bordaya çarpan dalgaların şakırtısını, yelkenin pırpır eden mırıltısını, esip geçen rüzgarın nefesini dinleyin. Bırakın sonsuzluk kuşatsın bünyeyi. Binlerce yıl önce de onlar vardı, şimdi de var, hep olacak; biz canına okumazsak doğanın.
Cep telefonu nedir ki? Şunun şurasında üç günlük ömrü olan bir icat. Peh ki peh..
Yekeye veya dümen dolabına yapışıp kalma. Her şeyi kontrol edicem tatavasını bırak bi yana. Koyver gitsin akışına. Dümeni bir arkadaşına bırak, yanlızsan trimine güven, dümeni sabitle, koyver tekneyi rüzgara o yolunu bulur nasılsa. Çık havuzluktan yayıl pruvaya, güverteye uzan ya da ve kendini akışa terk et. Sonsuzluğa akan zaman içinde süzül git..
"Yaşamak ne güzel şey" diye düşün. "Yaşamak ne güzel şey anasını sattığımın, yaşamak ne güzel şey". Yaa, bilmem artık..
Bak her zaman söylediğim bişiyi bi daha söyleyeceğim.
Yaz anacım. Her şeyi yaz. Yazdıkça daha çok farkına varacaksın yaşadıklarının hissettiklerinin. Somutlaşacak ete kemiğe bürünecek yaşantılar, deneyimler sen yazdıkça.. Kalıcı olacak, yarınlarda yaşayacak, ana mahsus kalmayacak yazdıkça çoğalacak tekrarlanma imkanı doğacak her anın.
Bir seyir defterin olsun teknende. Sadece teknik bilgiler için değil ama. Her şeyi yazmalısın oraya. Ya da ne biliim bi elektronik ortam kullan not almak için. Böylece her denizde oluşunun duygularını saklayacak, hatırlamak istediğinde yine yeniden yaşayabileceksin iyi kötü anları.
Bi de bak ne söyleyeceğim. Mutlaka paylaş yazdıklarını. Tabi ki benim kadar yetenekli bir yazar olamayabilirsin anacım. 🤪Takma kafana, ben de bir Dostoyevski sayılmam zaten neticeten. 🧐
Ne yazabiliyosan ne kadar yazabiliyosan o kadar yaz. Yaz ve paylaş. Mükemmel olması şart değil.
Senin "ne biçim bi yazı oldu bu" dediğin metinler, emin ol pek çok insan için eğitici, keyiflendirici, ilham verici olacaktır.
Neydi o bi reklam vardı hani bir ara; "paylaşıldıkça çoğalır" diye bi hüküm veriyordu bişi için. Aynen öyle, güven bana kendimden biliyorum. Film çeker, foto çeker, yazar da paylaşırsan aldığın keyifler katlanır, tekrar tekrar yaşanır çoğalır gider vesselam.
Bi blog yap, olmadı bi vlog yap, o da olmadı bir feys sayfası aç ya da hepsini birden yap. Pek güsel olur, fıstık gibi olur.
Yarışmalara girme anacım. "Hızlı olmayı boşver, yavaş yavaş git her zaman diyeceğim" ama bu da bir spor neticeten. Tekne Yarışları da, denizlerden teknelerden alınan zevkin bir başka çeşidi bir çok denizci dostumuz için.
"Eğer yarışmaktan hoşlanıyorsan asla ödülü ve dereceleri düşünerek yarışma. Yarışa, denizi, tekneni ve kendini rekabet içinde tanımayı öğrenmek için gir" diyor manifestonun orjinal yazarları olan katalan denizciler.
Ben farklı düşünüyorum doğrusu, bence rekabeti de boş ver. Yarışlara gir ama yarışları, denizde olmanın, diğer denizcilerle birlikte olmanın bir fırsatı olarak değerlendir.
"Yarışlarda her zaman en sonuncu olmayı hedefle" diyorum. Bu da dikkat çekici bir derecedir netekim. 😝 Herkeşler tanır seni neticeten. 😁 Hem böylece cümle tayfadan daha çok denizde kalmış, suyun rüzgarın tadını daha çok çıkarmış olursun hem gereksiz risk almamış lüzumsuz masraf yapmamış hem de tekneciğini de zorlayıp hırpalamamış olursun. Bilmem artık söyledim işte.
Tekneni sakın terk etme, o bunu sana asla yapmaz.
Tekne candır canlıdır. Onu ne marinada ne limanda ne de karada kızakta, kimsiz kimsesiz, boynu bükük bir başına, yanlız, çaresiz, bakımsız bırakma.
Denizi de unutma, nerde olursan ol her gün bir an için de olsa denizi görmeye çalış. Vakit buldukça ona git, uzun uzun seyret suyu, o muazzam enerjisini içine sindir. Nereye gidersen git, gittiğin her yere denizi de götür. İçinde ruhunda hatıralarında eksik olmasın.


İşte bu kadar.
Yazdım söyledim bildiğimce. Sürçü lisan etti isem affola.
Gerisi size kalmış, hayat sizin neticeten; bildiğiniz gibi yaşayın. Aslolan mutlu olmaktır bilhassa.
Kimseye yaşama hakkında akıl vermek, başta ben kimsenin haddi değil binaenaaleyh.
Kalın sağlıcakla canım tayfa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder